”Tehlikeli olan, kutsalla alakası olmayana kutsallık atfeden düşüncedir.
Cemil Meriç”
Doktor gülümseyerek kolu yavaşça kendine doğru çekti. Arka planda John Lennon’un Hayal Et(Imagine) parçası çalıyor, Doktor’da müziğin ritmine uyarak TARDIS’in son ayarlarını yapıyordu. Ani ve gürültülü bir sarsıntıyla TARDIS cisimleştiğini haber verince Doktor parmaklarını şaklatarak müziği durdurdu. Kirişin üstüne bıraktığı trençkotunu giyerek kapıya yürüdü.Sonra bir şeyi unuttuğunu hatırlayarak arkasına döndü:
-Donna?
Üst kattan odasından Donna’nın sesi duyuldu: Bir saniye uzaylı çocuk. Senin aksine ben kıyafetlerimi dert ediyorum. O yüzden biraz daha beklemelisin.
Doktor yüzünü buruşturarak üzerindeki kıyafetlere baktı: ”Takım elbisemin nesi var ki? Bence gayet hoş bir seçim” diye söylendi kendi kendine.
Bu sırada üst katın merdivenlerinde Donna gözüktü. Üstündeki kırmızı bluzu çıkarıp mavi bluzunu giymişti. İlk defa mavi bir cekette giymişti.Doktor bu küçük değişikliğini fark etti:
-Sadece bir bluz ve ceket için mi bekliyorum ben?
-Tabii ki hayır. Ayakkabılar için de bekliyorsun sıska.Bak, mavi ayakkabılar.1790 Parisinde giyotinden kurtulduktan sonra aldım. Bu kadar maviyle TARDIS’in önünde kaybolabilirim.
-Donna, en ufak bir değişikliğin bile dakikalarca sürüyor. Ayrıca neden iki çift ayakkabın var? Diğeri daha yavaş mı yürüyor? Seni hiç anlayamıyorum.
-İstesen de beni anlayamazsın. Burada gevezeliğe devam mı edeceğiz yoksa çıkacak mıyız?
-Elbette diyerek TARDIS’in kapılarını çekerek açtı. Donna’ya dönerek gülümsedi: 3.Döngünün başlarında Dünya gezegeni. Bulunduğumuz yer Atlantis. Gayet güvenli, sessiz ve barış dolu bir yer. Tıpkı Doktor’un istediği gibi.
Önce kendisi dışarı adımını attı. Sonra’da Donna dışarı çıkmıştı ki çalıların arasından askerler çıktı, ellerinde silahlarla tedbirli bir şekilde Doktor ve Donna’ya doğru yaklaştılar. Onlarsa olayın verdiği şaşkınlıkla biraz bekledikten sonra ellerimi yavaşça kaldırdı.Donna sinirli bir şekilde:
-Seninle bir ara sessiz,güvenli ve barış dolu kelimelerini ne anlama geldiğini konuşmalıyız Marslı çocuk.
-En azından biz gelene kadar burası öyleydi. Her zaman başıma gelmek zorunda mı bu? Kendilerine gelen askerlerin en önünde bulunan ve komutanları olduğunu düşündüğü adama dönerek sözüne devam etti; Merhaba ben Doktor ve bu da Donna. Silahsızız, ateş etmenize gerek yok.
Yanlarına gelen Yüzbaşı silahını Doktor’a doğrultarak:
-Silahınız olsun veya olmasın Atlantis’e girmek yasaktır. Tutuklusunuz eski kıta insanları.
-Anladım. Pek misafirperver değilsiniz, o zaman biz geri dönelim. Donna’ya dönüp başıyla TARDIS’i işaret etti. Yüzbaşı kükrercesine bağırarak bu laubaliliğe karşılık verdi:
-Benimle geliyorsunuz.
Yüzbaşı yanında bulunan askere kafasıyla Donna’yı işaret etti. İkisini’de önlerine alarak yola koyuldular. Doktor ilerlerken bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Binlerce soru vardı aklında:
-Yalnız bu arada belirtmem gerekiyor. Ben insan değilim, bir Zaman Lorduyum. Bu beşinci seviye ilkel ırkla beni karıştırmayın. Bunu kayıtlara geçirin.
Yüzbaşı’nın gözleri açıldı:
-Zaman Lordu mu? Sen Galiffreyli misin?
-Zaman Lordlarını ve Galiffrey’i biliyorsun demek ki sen bir Atlantis insanısın.
-Demek onları tanıyorsun Doktor. Bu iyi haber yani eğer onların düşman olduğun için tanımıyorsan
-Evet tanıyorum. Usta ile çok uzun zaman önce Atlantis’e bir ziyaretimiz olmuştu. Ondan önce’de gelmiştim. Atlantis çok ileri bir uygarlıktı. Şimdi ki medeniyet düzeyinizin 2000’li yıllara gelmiş haliydi. Ne yazık ki bu medeniyet size ulaşamadan başka bir boyuta kaçtı. Yüzbaşı hadi ona neden başka bir boyuta kaçtığınızı anlat.
Yüzbaşı hafif bir üzüntüyle başını eğerek:
-Gezegene bir meteor çarpacaktı. Kitaplarda bu göktaşının Dünya’nın 6/1’i büyüklüğünde olduğu yazıyor.
-Ay!!! diye bağırdı Doktor heyecanlı bir şekilde devam etti: Göktaşı diye anlattığınız şey Dünya gezegeninin uydusu:Ay. Silurialılar ile aynı aptallığa düştünüz. Sadece yörüngesinde dönmeye devam eden, basit, beyaz bir uydudan korkup şehrinizi ve adayı Arşaluys Geçidiyle başka bir boyuta taşıdınız.Sizi bu düşünceye iten şeyin ne olduğunu söyle hadi? Ay’ın bir göktaşı olduğunu söyleyerek sizi yıllarca denizin altında hapsolmanızı neden olan kişi’nin kim olduğunu?!!!
Yüzbaşı öfkeden deliye dönmüştü. Elindeki silahın ucuyla Doktor’u belinden iteklemeye başladı bir yandan da:
-Yeter Doktor!!! İnancımıza hakaret etmeyi kes diye bağırıyordu. Doktor’un pes etmeye pek niyeti yoktu. Gülümseyerek Donna’ya baktı:
-Yüzbaşı bunu bizi arkamızdan silahla itiyorken söylemen çok ironisiz oldu. İşte bu yüzden denizin dibine battılar. Ruhban sınıfı yüzünden. Çok etkiliydiler. Halkı ve Kralı etkileyerek buna ikna ettiler. Bir gecede kayboldular. Tabii bütün o bilgiler de. Dünyanın en büyük bilgi kaybı. Ve dünyanın geri kalanı bunu efsane sandı. En azından şimdiye kadar.
Donna’nın arkasında bulunan askerler kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı:
-Evet, biliyorum. Benim de köpeğimi yeniden hayata döndürdüler.
-İnanılmaz bir şey değil mi? dedi öteki büyük bir şaşkınlıkla.
Yüzbaşı seslerden rahatsız olunca sinirini onlara yönlendirdi: Burada iki mahkumu saraya götürmeye çalışıyoruz. Sizin aptal köpeğiniz kimin umurunda? Doktor önden duruma müdahale etti. Sadece Yüzbaşıyı duymuştu:
-Bırak konuşsunlar. Köpekleri severim özellikle robotik olanları. Çok işe yarıyorlar.
Bu sırada iteklene iteklene en sonunda saraya varabilmişlerdi. Donna būyük bir hayranlıkla sarayı izliyordu. Sarayın girişinin önünde sağ tarafta bir erkek heykeli, sol tarafında ise bir kadın heykeli bulunuyordu. Her iki heykel de çok parlak bir maddeden yapılmıştı. Parlaklığı bir yana sanki bambaşka renklere aynı anda bürünüp çıkıyordu.
-Gökkuşağı gibi diye fısıldadı Donna. Doktor Donna’nın hayranlığına gülümseyerek:
-Evet öyle. Atlantisliler bu maddeye orikalk* diyorlar. Bu sırada arkada ki askerlerin iteklemesiyle merdivenleri çıkmaya başladılar:
-Neden böyle saraylara bu kadar merdiven yaparlar? Bir asansör olsaydı daha iyi olabilirdi. Herhalde kral ve kraliçe’nin obezite olmasını engellemek için
Merdivenleri iteklemelerle hızlıca geçip büyük ve büyük olduğu ihtişamlı bir kapının önüne geldiler. Yüzbaşı kapının önüne gelerek küçük oval şekildeki boşluğa baktı. Retina taramasını yapan ara yüz kapıyı ağır bir şekilde açtıktan sonra askerler Doktor ve Donna’yı içeri aldılar.
*:Orikalk: Eflatun’un Atlantis anlatılarında geçen gökkuşağı renginde değerli bir taş.
——————————————————
Doktor ve Donna Atlantis Kralı’nın karşısına çıkmaya hazırlandığı sırada adı bilinmeyen bir gezegende bir adam’ın karşısına çıkan hizmetlisi:
-Efendim, Doktor Atlantis’te!!!
-Ne? Bu harika, onunla eski günlerin hatırına küçük bir oyun oynayabilirim. Ona küçük bir müfreze yollayalım.
-Hangisini efendim?
-Fianna Topluluğu’nu
——————————————————
İçerisi de tıpkı dışarıda ki heykeller gibi rengarenkti, ama burası orikalktan yapıldığı için diye böyle değildi, her yapıt ayrı renklerdeki ayrı madenlerden yapılmıştı. Bu yüzden de ortalığı bir renk cümbüşü sarıyordu. Sarayın cam kubbesi bu renk cümbüşünü büsbütün arttırıyor ve görenlerin gözünü kamaştırıyordu. Donna üzerinde de aynı etkiyi yapmıştı, Donna ancak asker kendisini ileri sürükleyince kendine gelmişti. Bir kapıdan daha geçip Kral’ın karşısına çıkarıldılar. Kral yüzbaşıdan içlerinden birinin Zaman Lordu olduğunu duyunca özel olarak bu ”kaçaklarla” ilgilenmek istemişti. Kral mahkumların yüzlerine baktı, sonra anlamış gibi Doktor’u işaret ederek:
-Zaman Lordu?!
-Evet o benim. Yakaladınız beni. Doktor gülümseyip ellerini havaya kaldırdı.
-Yüzünüz ve duruşunuz sizi ele veriyor. Kaşlarını kaldırıp gülümseyerek devam etti: Ya da bu kanıya yüzbaşının ”Erkek olan Zaman Lordu kralım” demesinden kapılmışta olabilirim. Atlantis’te bir Zaman Lordu görmeyeli çok oldu.
-Ahhh, evet öyle. Çünkü hepsi Dalekler ile olan Zaman Savaşında öldüler. Ortalığı bir suskunluk kapsayıp kimse konuşmayınca Doktor tekrar konuşmaya başladı: Soru sorma sırası ben de sanırım ama önce size Bayan Donna’yı takdim etmek istiyorum. Bayan Donna ve Kral şeyyyy….
-Kronos. Benim adım Kronos.
-Kronos ve Bayan Donna. İnsan Donna, duraksayarak devam etti: Dünyalı Donna.
-Eski dünyadan bir insan mı? Muhafızlar!!! İçeri atın bu insanı!!!
-Ne? Şimdi ne yaptım ben? Sabahtan beri beni görmezden gelmene rağmen sesimi çıkardın Zeus.
-Kronos diye araya girip düzeltti Doktor sonra’da ekledi: Kronos o benim yanımda ve korumam altında. Size bir zararı yok. Tabii konuşmasına ve kıyafetine laf etmediğiniz sürece.
Kronos muhafızlara başıyla geri durmalarını söyledi: Sana güveniyorum Doktor. Zaman Lordları her zaman bize sadık olmuştur. Bir sorum var demiştin?
-Yüzeye neden çıktınız Kronos? Yüzyıllar önce Ay’ı kahinlerinizin de yardımıyla Poseidon’un üzerinize sizi yok etmek için gönderdiği göktaşı sanarak kaçtınız. Bilim insanlarınız size onun Ay olduğunu söyledi. Dinlemek yerine onları yaktınız.Atlantisi’de başka bir boyuta götürüp orada ”tehlikeden” korundunuz. Neden tekrar geri geldiniz?
-Evet öyle Doktor. Neden geldiğimizi bilmiyoruz. Kahinlerimizde öyle.
-Her şeyi bilirlerdi güya dedi Doktor sessizce. Eski Dünya insanları dediklerin sanırım Dünya’nın geri kalanı. Epey ilgiyi üzerinize çekmiş olmalısınız? Yıllardır Atlantologların ilgi kaynağısınız.
-Eski Dünya insanları bizi bir canavar olarak görüyor. Birinci Cömert İnsan İmparatorluğu adını verdikleri devletlerindeki kahinleri bizim ”Deniz Şeytanları” olduğumuzu söyledi.
-Yani 3.Döngü başlarındayız ama hala din mi yönetiyor insanları? Bütün bu teknolojik gelişmelere rağmen hala kahinleri mi dinliyorlar? Bunu Donna sormuştu.Sorarken’de yüzünü iğrenmişçesine ekşitmişti. Daha önce İkinci Cömert İnsan İmparatorluğunu görmüştü. Orada köle Oodlarla tanışmıştı. Birinci Cömert İnsan İmparatorluğu’da ondan daha iyi değildi.
-Onlar’da bizim düşmanımız dedi Kronos öfkeli bir ifadeyle devam etti: Kahinlerimize ve Poseidon’a hakaret ettiler. Bilmiyorlar ki biz onlar sayesinde onların 2000 yılda yapabildikleri gelişmeyi 500 yılda yaptık. Kahinlerimizin bilgeliği ve Poseidon’un nimetleri sayesinde….
-Özür diliyorum kesiyorum ama savaş kokusu mu bu? Ellerini duymak istemediği bir kokuyu kovalıyormuş gibi yüzünün önünde salladı: Yapma Kronos. Atalarınız taassup ve din yüzünden dış dünyadan bağlarını kopardılar. Şimdi sende milyonları mı katledeceksin?
——————————————————
Bu konuşmalar yapılırken Birinci Cömert İnsan İmparatorluğu Fianna Topluluğu Siberleri ile antlaşma sağlamıştı. Siberler sadece kendileri saldırmayacaktı. İmparatorluk milyonlarca askeriyle deniz ve hava üzerinden çıkarma yapacaktı. Böylece bu ”Deniz Şeytanlarından” tamamen kurtulabileceklerdi.İnsanlığın İmparatoru şöyle demişti: Tanrı adına hepsini katledeceğiz. Tabii siz’de bu yolda bize katılacaksınız. Birlikte bizi asla yenemezler.
-Tanrı olgusunu anlayamıyoruz diye karşılık verdi imparatorun karşısındaki Siber. Ama size yardım edeceğiz.Biz efendimizin emirlerine itaat ederiz.
İmparator ‘Efendimiz” sözünü kendi üstüne almıştı. Kesin bir ifadeyle: O zaman onları yok edeceğiz.
——————————————————
-Kronos. Atlantis ve Eski Dünya İnsanları arasında barış yapabilirsin. Öldürmek zorunda değilsin. Poseidon orikalk sütunlarda ki 7.isteğini hatırla: Öldürmeyin. Benim adıma dahi olsa bile, yaşam kutsaldır ve sizin onu yok etmeniz en büyük günahtır demiyor muydu?
-8.istekte ise “Eğer sizin yaşamınıza bir kasıt varsa kendinizi savunmaktan ve hatta öldürmekten çekinmeyin” diyor Doktor.
Donna kollarını iki yana açabildiği kadar açarak yanıtladı: Ama ben şu anda yaşamınıza kasıt göremiyorum. Ya sen deniz adamı?
Kronos tam cevap vermeye hazırlanıyordu ki bir muhafız kapıyı çalıp içeri girdi. Beti benzi atmış ve son derece korkmuş görünüyordu:
-Efendim, böyle girdiğim için af diliyorum fakat ufukta 1000’e yakın gemi ve uçak var. Eski Dünya insanlarının yanında bir de uzay gemisi en ön safta Atlantis’e ilerliyor.
Donna yüzünü ekşitti: Bazı kelimelerden sakınmalıyım. Kronos öfkeli bir yüz ifadesine büründü: Generale haber ver. Şehrin surlarına ve iç kısımlarına asker dizilsin. Doktor ve Donna’ya dönerek: Gördünüz işte insanlar bu hoşgörüye değmezler diyerek odadan çıktı.
——————————————————
Siber gemisi Atlantis üzerinde süzülürken aniden durdu. Aşağıda milyonlarca Atlantis askeri konuşlanmıştı. Sayıları yine’de yetersizdi. Doktor ve Donna’da saraydan dışarı çıkmıştı. Doktor geminin üzerinde ki sembolleri okuyabilmek için gözlüklerini taktı:
-Fianna Topluluğu mu? Onlar hala yaşıyor mu?
-Onlar kim? Ya da ne? diye sordu Donna Doktor’a anlamaz bakışlarla.
-Siberadamlar. Tabii Fianna Topluluğu Siberlerden ayrıdır. Çünkü onlar özgürlük kavramını anlarlar.
-Nasıl yani duyguları mı var?
-Hayır Donna. Özgürlüğü ”hissetmezler”, özgürlüğü ”anlarlar”. Ama tek taraflı olarak anlıyorlar, yani sadece kendi özgürlükleri önemlidir diğer canlıların özgürlüğü ise değersizdir. Tabii bir dr bir liderin emirlerine göre hareket etmez.Hepsi aynı mantıksal değerlendirmeleri yaptıkları için bağımsız hareket ederler. Yani tamamen özgürdürler.
-1 dakika ama onların öldüğünü söyledin. Hani şu yıldız patlamasında intihar etmişlerdi.
-O olay 1 yılındaydı. Bizse şu an 3.Döngünün başında, 0 yılındayız. Milat olarak düşün. Zaman-maman karışıklıkları. Onlar hala ölüler ama şu an yaşıyorlar. Ama bunu onlara söyleme üzülmelerini istemem.
-Şu an en son sorunumuz onların üzülmesi. Ne yapacağız?
-Hiçbir fikrim yok. Planım yok. Beni şu an tehlikeli yapan da bu zaten. Doktor Donna’ya kibirli bakış atarak gülümsedi.
Siberler gemiden Atlantis topraklarına ışınlanmaya başladılar. Bir anda ortalık milyonlarca Siberle dolmuştu. Atlantisli askerler hazır ol vaziyetinde bekliyorlardı. Siberler askerlerin üzerine doğru gelmeye başlamışlardı. Doktor gözlerini kapayarak TARDIS ile telepatik iletişim kurmaya çalıştı. Bir anda Siberler ve askerler arasında mavi ince bir duvar belirdi. Donna ve Kronos hiçbir şey anlamamışlardı ve cevap için Doktor’a bakıyorlardı, Doktot gözlerini açınca gülümsedi:
-TARDIS seni seviyorum kızım. Kronos’a dönerek kalkanı: TARDIS’in kalkanı bu. TARDIS ile aramdaki telepatik bağ sayesinde kurduğum bu kalkan 500 km boyunca etkili yani kolay kolay saldıramazlar.Herkes şu anda güvende Kronos bu durumu lütfen bozma. Donna’ya dönerek: Donna, sen ve ben TARDIS’e.
-Emredersin patron dedi alaycı bir sesle ama Doktor’u takip etti. Doktor aceleyle TARDIS’e girer girmez arkasını dönerek: Donna bu insanlar neden Siberlerle iş birliği yapıyorlar? diye sordu
-Şu Kronos ”Bize ”Deniz Şeytanları diyorlar. Poseidon ile dalga geçiyorlar. Onların din adamları bizim öldürülmemizi istiyor. Halkı kışkırtıyorlar” demişti Doktor cevap açık değil mi?
Doktor Donna’nın yüzünü elleri arasına aldı:İşte Donna. Din. İnsanlar bu yüzden buradalar. Kendilerine görr şeytan sandıkları Atlantislileri yok etmek için, bunu nasıl unuttum ben? Bir toplumu yanına çekmek için en önemli araç. Ama Siberler neden bu insanlarla iş birliği yapıyor? İnsanların bir sebebi var ama Siberlerin iş birliği için bir sebebi yok. Belki de bunu onlardan öğrenmeliyim. Konsol’da bir yandan düğmelere basıyor bir yandan da kendi kendine fısıldar gibi konuşuyordu: Eğer kızıl ötesi vericileri etkin hale getirirsem frekans yakalayıp Fianna topluluğu ile haberleşebilirim.
Tam bu sırada TARDIS’in kapısı vuruldu. Doktor ve Donna kapının vurulmasına pek alışık olmadıkları için sesi duyunca birden irkildiler. Doktor şaşkınlığı üzerinden atınca hemen kapıya koştu. Karşısında deniz mavisi zırhlarıyla bir Atlantis askeri dururdu, Doktor kapıyı açınca selam verdi:
-Efendim, Kral sizi çağırıyor. Siberler sizin burada olduğunuzu biliyorlar ve görüşmek istiyorlarmış.
Doktor’un kafası giderek karışıyor, bu bulmaca iyiden iyiye çözülmez hale geliyordu. Siberler onun burada olduğunu nasıl bilebilirdi? Daha da kötüsü Siberler neden insan ırkının yarısını yok ederken diğer yarısıyla iş birliği içindeydiler? Kafasında bu sorulara cevap arıyorken, TARDIS’in içine doğru dönerek Donna’ya seslendi:”Saraya dönüyoruz. Kalp kalbe karşıymış demek, gerçi onlar da yok ama” Donna’da yanlarına gelince yola koyuldular.
-Bu arada benim adım Doktor dedi neşeli bir sesle. ”Efendim” veya “Efendi” değil, o bir arkadaşımdı. Senin adın ne ?
-Thros.
-Memnun oldum Thros. Ve o’da bayan Donna Noble dedi arkadan gelen Donna’yı göstererek.
-Tekrar merhaba diye el salladı Donna’da Doktor’un kafasına takılan en önemli soruya takılmıştı: Doktor, bu Siberler senin burada olduğunu nasıl bilebilir? Yani MİT gibi bir kurumları falan yok değil mi?
-Tabii ki hayır. En son Sibermatleri vardı. Böcekler ama burada olduğumu bilmelerine imkan yok.
Tam bu sırada saray’a gelmişlerdi. Merdivenleri koşar adım çıktılar, Thros kapıyı açtı. Kral’a selam verdikten sonra odadan çıktı.
-Siberler? Neredeler?
-Görüşme için beklemede kalmalarını söyledim.
Kronos önündeki panelden sarı renkli birkaç düğmeye bastı. Duvarda büyük bir ekranda parazit görüldü. Sonra birden Siber yüzü göründü. Mekanik sesiyle olağanca gür bir sesle:
-Doktor!!!
-Merhaba, Fianna topluluğu değil mi? Gemide ki işaretlerden tanıdım. O logoları bir ara değiştirin. Mondas’dan beri aynılar.
-Doktor, bir kez daha karşılaştık, en sonunda!!!
Beni biliyorsunuz? Zaman Yolcusuyum ve ilginç yerleri severim bu yüzden buradayım? Peki siz neden buradasınız?
-Efendi öyle istediği için, Atlantis çökecek eğer onunla birlikte yok olmak istemiyorsan yolumuzdan çekil Doktor.
-Hangi Efendi?
-Sırlarını ifşa ettirme taktiklerin zayıf ve duygusal yaratıklarda işe yarar Doktor. Kalkanı çek ki ölümün acısız ve merhametli olsun. Yoksa biz çekeriz.
Ekrandaki Siber görüntüsü bir anda yok oluverdi. Doktor hala bir şey anlamamıştı. Efendi kimdi? Siberler neden insanlarla iş birliği yapıyordu? Ve daha önce Fianna Topluluğu ile karşılaştığını hatırlamıyordu. O zaman nasıl ”bir kez daha karşılaşmış” oluyorlardı? “Efendi”yi bir yerden hatırlıyordu. Olduğu yerde sıçrayıp, şaşkın gözlerle Donna’ya baktı:
-Efendi sana’da tanıdık gelmedi mi?
-Hayır ama gelmesi mi gerekiyordu?
-Evet Donna evet. Dalekler, John Lennon, Paul Mccartney, The Beatles,San Francisco,1967,Crack,Mary ve Tim. Bunlar sana hiç mi bir şey ifade etmedi?
Donna Doktor’un sözlerine ilk başta anlam verememişti. Ama bütün o adlar bir anda anlam kazanmaya başladılar. Düşünmeye ve olayları hatırlamaya çalıştıkça başına ani bir ağrı girmişti. Eliyle başına bastırdı, tam düşeyazdığı sırada Doktor onu tuttu. Kendini toplayınca doğrulup Doktor’a baktı:
-Hatırlıyorum. 1967 San Franciscosuna gittik, Crack ve Mary ile birlikte konser izledik. John Lennon ve Paul Mccartney ile tanıştık. Ben bunu nasıl unuttum?
-Asıl soru da bu. Biz bunu nasıl unuttuk? O gün Daleklerin kontrol edildiğini düşünmüştüm. Bitmediğini biliyordum, Dalekleri kontrol eden her kim veya her neyse Siberleride kontrol ediyor.
-Peki, Siberleri kontrol eden ne veya kim? diye araya girdi Kronos. Olaylara dahil olamamaktan sıkılmıştı. Halbuki burada kendi şehrinin kaderi tartışılıyordu. Bu konuda söz hakkının olduğunu düşünüyordu: Ve neden Siberler buraya saldırıyor? Eski Dünya insanlarını anlıyorum ama Siberlerin nedeni ne? Doktor Kronos’a dönerek onu cevapladı:
-Kim olduğunu bilmiyorum ama bir planı olduğunu biliyorum. Kronos, şu an kalkanın ötesinde hiçbir şey yapmadan bekliyorlar değil mi?
-Evet öylece bekliyorlar.
-Bir planları var demiştim. İstedikleri tek yer burası: Saray. Çünkü burada çok ama çok değerli bir şey var.
-Nedir? diye sordu Donna. Az önceki baş ağrısını yeni atlatmıştı.
-Arşaluys Geçidi Kontrolleri. Kronos bana paneli gösterir misin?
——————————————————
Siberadam Doktor ile konuştuktan sonra rapor için ”Efendisine” bağlandı:
-Doktor TARDIS’i kullanarak başşehri korumaya aldı.
-Peki siz bu konuda ne yapıyorsunuz?
-Bekliyoruz. Açık bulmaya çalışıyoruz.
-TARDIS bir Zaman Lordu teknolojisidir. Bir Zaman Lordu teknolojisini’de ancak başka bir Zaman Lordu teknolojisi yok eder. Size onu yolluyorum. Uzun bir süreden sonra umarım paslanmamıştır. Doktor’u ne pahasına olursa olsun yok edin. Kuracağım düzenden bir gezegenin eksilmesi umurumda değil, onun yok olmasını istiyorum.
——————————————————
Kronos ”Evet” anlamında başını sağladı. Doktor ve Donna arkasından onu takip ederek bir odaya girdiler. Doktor paneli incelerken merakı iyice artan Donna sordu:
-Peki planları ne? Çözdüğünü söylemiştin
-Evet, sanırım çözdüm. Yani büyük ihtimalle. Neden Başşehir dışında başka bir yere saldırmıyorlar?
-Geçit Paneli burada diye cevapladı Kronos
-Onlar’da geçidi açmak istiyorlar. Böylece Atlantis geri gidecek diyerek Kronos’un yarım kalan cümlesini tamamladı Donna’da
Doktor bu kez gülümseyerek onlara döndü: Sıradaki soru: Peki, insanlar neden Siberlerle işbirliği yapıyorlar? Bu sefer sorunun yanıtını ne Kronos, ne de Donna biliyordu. Yanıt alamamaktan ve sessizlikten sıkılan Doktor kendi sorusunu yanıtladı: Tabii ki Din yüzünden. Her zaman aynı şekilde işler. Önce gider onların inançlarını kullanır ve birbirine düşürürsün. Sonra’da kendilerini öldürmeleri için onlara gereken silah ve fırsatı verip toplu olarak hepsinden kurtulursun. Zaten sadece bu işe yarıyor o’da.
Doktor tam bunları konuştuğu sırada önce dışarıdan kulakları sağır eden bir gürültü duyuldu, hemen arkasından bir asker koşarak telaşlı ve korkmuş bir şekilde odaya girdi.
-Efendim, bu şekilde girdiğim için özür dilerim ama Siberler saldırmaya başladı.
-Karşı taarruza geçiyoruz diyerek askerin arkasından hızlı bir şekilde yürümeye başladı. Askerin telaşı sanki Kronos’a da bulaşmıştı. Doktor Kronos’un arkasından koşup yetişti: Kronos, beni dinle Siberler kolay lokma değildir. Özellikle Fianna topluluğu hiç değil, yere düşürdükleri her askeri öldürmezler daha kötüsünü yaparlar: O’nu dönüştürürler. Askerleri Saray’a çek lütfen.
-Doktor. Yardımların için teşekkürler ama bu Atlantis ve Siberlerin ”Efendisi” her kimse o ve eski Dünya insanları arasında. O yüzden bu savaşta senin yerin yok. Eğer öleceksek de Poseidon’un bize emrettiği gibi ”Savaşarak ve onu onurlandırarak öleceğiz. Başka bir boyutta sıkışarak değil.” diyerek uzaklaştı. Doktor sadece bakakalmıştı. İnançlar yine büyüsünü gösteriyordu. Kronos’un arkasından sinirle bağırdı:
-Bütün bunları neden konuştuk Kronos? Sizi din yoluyla yok edip, kalanlarda Arşaluys geçidinde başka bir boyuta kapatılacaklar. Fakat Kronos bunların hiçbirini duymamış gibi yoluna devam ediyordu. Bunun üzerine Doktor Donna’nın yanına oturup: İyi git o zaman, git de ırkınızın soyu tükensin. Siz insanlar savaşmaktan başka hiçbir şey bilmiyorsunuz diye söylendi. Donna’ya dönerek: Üstüne alınma diye ekledi.
-Beni bırak Doktor. İnsanlar ne olacak? Bu teneke adamlar gezegeni cehenneme çevirecekler
-İşte benim tanıdığım Donna. Ayağa kalkıp, elini’de Donna’ya uzatıp onu’da kaldırdı: Bir fikrim var. Önce TARDIS’e gitmeliyiz.Ama çok dikkatli olmalıyız. Dışarısı çok tehlikeli, Fianna topluluğu Siberi seni saniyeler içerisinde dönüştürebilir.
-Tamam dikkatli olacağım ama nereden çıkacağız? Girişte meydan savaşı dönüyor olmalı.
-Biz’de girişten çıkacağız, başka bir çıkış yok. O yüzden koşacağız. Elinden tutarak Donna’yı arkasından sürüklemeye başladı. Saniyeler içinde saray’ın ön kapısından çıkmışlardı. Doktor Siberlerin ve insanların TARDIS kalkanını nasıl geçtiklerini merak ediyordu. Yukarıya baktığında nasıl geçtiklerini anlamıştı.
-Bu bir Bowship Gemisi. Bunu nereden buldular?
-O ne?
-Bowship gemisi Zaman Lordlarına ait. Başka hiçbir uygarlıkta yoktur. Nereden bulduklarını bilmiyorum ama onunla iyi bir şeyler yapmayacaklarını biliyorum.
TARDIS’in olduğu tarafa doğru koştu. Tam TARDIS’in olduğu yeri gördüğü sırada arkadan Donna’nın sesini duydu;
-Doktor buraya gel!!!
-Vaktimiz yok Donna, Siberleri durdurmalıyız. Arka tarafa bakmadan bağırmıştı.
-Doktor ama bu önemli.
-Pekala. Arkasına döndü ama Donna’yı göremeyince: Donna, neredesin?
-Ön tarafa gel.
Doktor cebinden her ihtimale karşı sonik tornavidayı çıkardı. Donna’nın her zamankinden farklı gelen ses tonu ve konuşması onu şüphelendirmişti. Ön tarafa, açıklık alana doğru yürüdü. Donna haklıydı bunu mutlaka görmesi gerekiyordu. Doktor’un yüzü birdenbire ölü beyazına kesti. Şaşkınlıktan donakalmıştı. Karşısında bir Siber duruyordu:
-Doktor, bunu görmen gerekiyor. Bu önemli. Siber Donna’nın mekanik sesiyle konuşuyordu. Doktor aniden olan biteni anladı. Korkudan kelimeleri tek tek söyledi:
-Ah hayır, Donna seni dönüştürmüş olamazlar.
DEVAM EDECEK…
Yazar: Emrecan Doğan