Küçüklüğümüzden beri hep ötekileştirilen karakterleri içeren, iyi ile kötü ayrımını bize yaptıran masallarla büyüdük. Gerek Külkedisi’ndeki fakir kız zengin erkek ayrımı olsun, gerek pamuk prensesteki iyi prenses kötü cadı ayrımı, gerekse de Çirkin Ördek Yavrusu hikayesinde çirkin ve güzel zıtlığı. Daha 4 5 yaşında hayatın realitesi yüzümüze çarpmamışken masalların o tatlı realite ile karışımlı ütopyası düşündürüp duruyordu bizi. Evet hep sonunda iyiler kazanır kötüler kaybederdi evet bize hep iyinin tarafında olun mesajı verilirdi ama hiç çaktırmadan da o ötekileştirme, dışlama ve de toplumdan izole kavramlarını beynimize sokar ve zıtlıkları acımasızca gösterip kafalarımızı az çok yorardı. O masum ve günahsız kafalarımıza bu zıtlıklar ve ötekileştirmeler girdikçe başladı belki de her şey. Büyüdükçe tıpkı masallardaki gibi ayrımların ve dışlanmaların olduğuna şahit olduk fakat iyi kötü ayrımını yapabilecek ayırt etme gücüne sahip olmaya başladığımızda dair masallardaki gibi somut anlamda kötünün her zaman her durumda her yargı sisteminde cezalandırıldığını ve de iyinin her daim kötüye galip geldiğini göremedik. Belki yine düşüncelerimizde vardı iyiler kazanır, kötüler kaybeder diye ama bu düşüncelerimiz öyle bir hale geldi ki hayallerimizde askıda kaldılar.
Biz bugünlerde ülkece bir masalın içerisindeyiz işte. Hangi masal bilemiyorum çünkü eskiden okuduğumuz tüm masallardan bir şeyler saklı içerisinde. Hem iyi ile kötü var hem de ötekileştirilme. Din, dil, ırk, vatan, millet, siyasi görüş ayrımı, en önemlisi de insan ayrımı var bu masalda. Öyle bir çekememezlik ve sevgisizlik hakim olmuş ki bu masalın sonunu görememekten korkuyor insan. Oysa görebilseler belki sonunda kötüler kaybedecek, iyiler kazanacak diyebilip rahat bir nefes alacaklar. Şimdi insanlar hep bir ağızdan keşke her şey küçüklüğümüzdeki kadar, keşke her şey masallardaki kadar toz pembe olsaydı diyor.
İnsanın içindeki umut yaşadığı müddetçe hiç bitmez. Çünkü insan en zor zamanında bile sığınacak bir liman arar. Bu limanda yapmak istediği, çok imkansız bile gözükse sadece gözünü kapadığında beyaz bir ışık görmeyi umduğu hayalleri vardır. İşte biz masallara inanan ve masallarla büyüyen insanlar uzun süredir bu limana sığınıp gözümüzü kapadığımızda gördüğümüz barış ve sevgi dolu bir dünya karelerine inanmak istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. Evet mücadele ederken tıpkı masallardaki gibi kötü karakterlere rastlıyor ve bir insan daha ne kadar kötü niyetli olabilir, daha ne kadar zarar verebilir diye sitemler ediyoruz ama yine de gözümüzü kapadığımızda bir gün en kötü insanın bile içinde iyilik tohumcuklarının filizleneceğine inanıyoruz.
Kötü olmak daha zor çünkü… Hep bir entrika, hep bir acı hep bir plan hep dökülen bir kan ile dökülen gözyaşları hep bir üzüntü ve içinde büyüyen sevgisiz ve ilgisiz duygular. Gözünü kapattığında yansıyan kapkara bir görüntü… Bunlar nereye kadar gider ki? Sevmek, sevilmek, bir insanın gözündeki mutluluğu görüp bir insanla beraber mutlu olabilmek, bir şeyler uğruna mücadele edebilmek, hayallere tutunabilmek ve gerçekleştirebilmek amacıyla adımlar atmak işte tüm bunlar insanı insan yapacak şeylerken zor olan yolu seçmek gerçekten zor ve yorucu değil mi?
Bugün ülkemiz için dünya için ve de en önemlisi “insanlık” için karagündür. Değil 3 gün 333 gün yas ilan edilse gencecik beyinlerde yeşeren tohumları geri getirmez, içimizdeki acıyı dindirmez, terörü bitirmez. Bu seferki masal çok daha derin. Bu seferki masal insanlara iyi kötüyü ayırt etmekten çok iyiyi fark ettirebilmek, insanların içine sevgiyi sokabilmekten ibaret. Mesela bir insanı,bir hayvanı,bir bitkiyi kısacası bir canlıyı hatta ve hatta cansız bir nesneyi karşılıksız sevebilmenin o benzersiz duygusunu tattırabilmek. Çünkü insanlar tattıkları güzel duyguları unutamazlar. Dondurmanın tadı,çikolatanın tadı, şekerin ve dahasının tadı nasıl güzelse sevginin de tadı tadıldığı an güzelden de öte vazgeçilmezdir. Elimizde silah tutmayı,bomba patlatmayı,adam öldürmeyi,adam karalamayı değil hayatımızda sevgiyi bulup onu yaşatabilmeyi öğrenebilmeyiz. En önemlisi de bu 1 saniye sonrasında bile ne olacağı meçhul fani dünyada hayallerimize sevgimizi katıp doyasıya yaşamanın tadına varabilmeliyiz. Çünkü karakterlerimiz, fiziksel özelliklerimiz zıt olsa da hepimiz insan olarak,canlı olarak biriz,eşitiz ve de Kürdü ile Türkü ile Çerkezi,Lazı,Alevisi Ermenisi ile hepimiz aynı soluğu aynı topraklarda alıp veriyoruz. Özellikle bugün fazlasıyla silah olarak kullanılan dinin sömürge edilmesi tarzında ifade edilecek olursa : hepimiz tek bir yaratıcının eseriyiz.
Bundan sonraki öyle bir masal olsun ki ötekileştirmeyi bilip yapmamayı, terörü bilip lanetlemeyi, sevgiyi tadıp sevgisizliğe inanamamayı,acıyı görüp sevincin ve mutluluğun yanında olmayı yeğlemeyi ve de haksızlıkların karşısında ezilmeyi hukuksuzluğu görüp ses çıkarmayı, mücadele etmeyi, adalet uğruna savaşmayı ve daha tüm güzellikleri öğretsin bize.
Böylelikle bir dahaki masal belleklerde kalıcı olsun ve bu masal tüm dünyaya da armağan olsun…