Ne yaptığını artık anlıyordum. Zor olmuştu ama artık anlayabilmenin güzelliğinde kaybolur hale gelmiştim. Öznesini yüklemini yarım yamalak bildiğim cümlelerle tamamlayamadığım olayı yıllar önce bir bilim adamı amcamız iki cümleye gayet güzel sığdırabilmişti oysa. Nereye gittigini kestiremedigin zamanlarda kafanı yukarı kaldırırsın havayla ilgili yorum yapıp saatine bakarsın ve devam edersin ya hani,bazense uzunca bir konuşmanın sonunda kendine ne katabildiğin ile ilgili bir iç savaş verirsin veya. Onun tarzında basit olaylar ile boğuşuyordu uzun zamandır. Belli etmediğini sanıyordu bunu, sandığını sanarak egleniyordu bir manada kendisiyle. Neyse ki artık düşünmekten yorulup yürümeye başlamıştı yeşillik dolu yollarda. Sakin görünümlü yüzü, huzurlusundan gülüşünü ve her önüne gelen geçmesin diye o ince duvardan örülmüş tülü ile yürüyordu rüzgarda. Sonra bir bank buldu, elindeki poseti yanına bırakıp parktaki çocukların ritmine kaptırdı kendini. Neden eğlendiklerini bilmeyen bu çocuklar ona bu dünyanın en umursamaz yaratıklarıymış gibi görünüyordu. Birkaçının yakasından tutup silkelemek hatta dertlerinin ne olduğunu sormak isteğiyle dolu olsa da sakince izlemeye devam ediyordu. Esmerce bir oğlan yanına yaklaşıp dede o poşette ne var diye sorunca az evvelki silkeleme hissi yok olmuş bi vaziyette gülümseyerek içinden birkaç elma çıkarıp oğlana uzattı teşekkür edip uzaklaştı çocuk. Poşetteki elmalarını sayıyorken o bilim adamı mıdır filozof mudur ne ise onun sözünü mırıldanıyordu… ” Eğer birazcık aklın varsa, mutluluk için istediğin şartları bulamayınca, bulduğun şartlarda mutlu olmayı bilmelisin.”…. Eğer birazcık aklım varsa elmaları saymayı bırakıp biraz evvelki çocuğun yüzüne yayılan gülümsemeyi izlemeliyim…