Kovid-19(SARS-CoV-2) ilk kez, Çin Halk Cumhuriyeti’nde 31 Aralık 2019 tarihinde Hubei Eyaleti’ne bağlı Wuhan şehrinde kaynağı bilinmeyen gizemli bir solunum rahatsızlığı olarak ortaya çıktı. Yarasalardan pangolinlere bulaştığı, pangolinlerin ise canlı hayvan pazarında satılması nedeniyle hastalığın insanlara bulaştığı düşünülmektedir.
Modern dünyamızda, vahşi yaşam için gerekli olan habitatları yok ediyoruz ve yeşilden betonlaşmaya doğru sürüklediğimiz bu habitatları ortadan kaldırdıkça vahşi yaşamla daha yakın komşular olmaya başlıyoruz. Vahşi yaşam alanlarını tüketmeye devam ettikçe vahşi yaşama daha da yakın komşular olacağız. Bu noktada unuttuğumuz bir salgını hatırlamamız gerekiyor… Kara Ölüm! Yani Kara Veba.
Kara Veba Salgını, 1347-1351 yılları arasında Avrupa’da büyük yıkıma yol açmıştı ve bu salgının en etkili yayılma yöntemi farelerdi. Fareler her ülkede, her evde ve her meydanda bulunuyorlardı, çünkü ev diyebilecekleri bir habitat bırakmamıştık onlara. Vebaya yol açan Yersinia Pestis isimli bakteri fareler ve insanlar sayesinde komşulara, akrabalara, sevgililere ve evlatlara taşınabiliyordu.
Hayvanların yaşam alanlarını korumamız gerekiyor, onların özgür ve mutluca yaşayabilecekleri her alan bizim için de cenneti yer yüzünde görmek demek. Denizler, gökler ve yeryüzü içinde yaşayan canlılarla güzel ve her yaşam alanı bir mucize. Canlıların habitatları var oldukça bizler de ölümcül virüslerden yalıtılmış ve korunmuş olacağız.
Evcil hayvanlarınız size virüs taşımaz, size sevgisini ve şefkatini taşır yani bağışıklığınızı arttırır!
Her salgın gibi bu salgında virüsün taşınmasına bağlı!
Hasta olan bireyler ile hastalık belirtisi taşıdığını düşünen bireylerin maske takması ve diğer insanlarla teması azaltmasının ne kadar önemli olduğunu bu süreçte bir kez daha gördük. Evde kaldığımız ya da çalışma zorunluluğu olan sektörlerde ise birbirimiz ile sosyal mesafemizi arttırdığımızda salgının nasıl da yavaşlatılabildiğini gördük. Ancak ölüm sayıları ve vaka sayıları sıfır olmadan bu savaşı kazandık diyemeyiz. Düşman hep tetikte ve çok ustaca işini yapan biri. Virüsün işi bizi hastalandırmak ve her esnekliğimizde, atlattık zaten artık bir şey olmaz, çok özlemişim ama ne yapayım deyip sarıldığımızda o tebessüm edecek. Ensemizde adeta ölümün nefesini hissettirebilecek bir güçte. Bu düşman küçümseyebileceğimiz bir düşman değil.
İşte bu yüzden sosyal mesafemize dikkat etmeye devam edeceğiz ve Bilim Kurulu tavsiyelerini can kulağı ile dinleyeceğiz!
En büyük korkularımızı ölüm oranlarının yükseldiği günlerde hissettik ve kendi adıma konuşmam gerekirse özellikle de 100 ve üzeri ölümlerin olduğu günlerde hissettim. Can kelimesi rakamların çok ötesinde ve bunu açıklayabilecek bir tanım olduğunu düşünmüyorum. İnsan, hayvan ya da bitki olsun can taşıyorsunuz. Acı, stres ve mutluluk hissedebiliyorsunuz. O yüzde bugün ölümlü vaka yoktu haberlerini duyana kadar rahatlayamayız, bugün hiç vaka yoktu denilene kadar sosyal mesafemizden vazgeçemeyiz.
Düşünün hepimizin evinde ya da çevresinde kronik rahatsızlığı bulunan birileri muhakkak var. O yüzden;
- Sosyal mesafemizi koruyacağız.
- Maskemizi takmaya devam edeceğiz.
- Ellerimizi en az 20 saniye yıkayacağız.
- Kolonyolarımızı evimizden, iş yerimizden ya da araçlarımdan eksik etmeyeceğiz.
- Dezenfektanlarımızı gerekli oldukça kullanacağız.
- Ortak kullanım alanlarında kalabalıklaşmayacağız!
Eğer bugün bu önlemlere uymazsak, atlattık artık bize bir şey olmaz dersek, benim şeker hastası annem virüsle mücadele edemeyecek, arkadaşımın kalp hastası babasının virüsle savaşacak gücü olmayacak ve onlar gözlerini hayata kapatacak. Bir akşam sen evde haberleri izlerken bugün ölüm sayısı 2 kişi artmış diyeceksin ama bizim anne ve babamız artık bizimle gülümseyemeyecek.
Hastalık belirtisi gösteriyorsan yardım iste ve testini yaptır. Hastaysan ilaçlarını içmeyi ihmal etme. Ama en önemlisi #evdekal. Hayatta kal ve bizim de sevdiklerimizle hayatta kalmamıza izin ver!