“İç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolcuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile, can sıkıntısından kurtulamaz…” Arthur Schopenhauer’in zihnimde bir anda şimşekler çaktıran cümleleriydi bunlar. Cevaplanmamış onca sorunun aklımda tekrardan gün yüzüne çıkmasını sağlayan bir teşhisti bu. “Bir çoğumuzda ki bu depresiflik nereden geliyor neden -refah düzeyinin yükselmesine rağmen- intihar oranı hala artış göstermekte? Neydi bu kitleyi mutsuz kılan, intihara sürükleyen bunalım hali?” Üstelik yaşayış tarzına bizi “mutlu” kılıp eğlendirmesi için eklenmiş olan onca faaliyet, şenlik, festival varken. Gece kulüplerinde “eğlenerek!” sabahlayan, yaşamadığı macera, tatmadığı lezzet kalmayan bu insanlar ne oluyordu da bunalımlara giriyor daha vahimi intihar ediyordu? Ya da çok sade hayatlar yaşayıp ta bu kitle dışında kalıp mutlu bir hayat sürdürdüğünü belirten binlercesine o “sade” hayatları için “mutlu” dedirten şey neydi? Schopenhauer’a göre “iç zenginliği”. Evet diyelim ki iç zenginliği bu sorunun cevabı, diyelim ki hemen tüm bunalımların sebebi “iç zenginliği”nden yoksunluk ya da asıl mutluluğun sebebi “iç zenginliği” peki neyin nesi bu “zenginlik”? Nasıl elde edilir ya da doğuştan mı gelir? Herkes için aynı mı yoksa değişken, şekilden şekile giren bir kavram mı? İşte asıl münakaşa konusu bu benim fikrimce. Lakin bu soruyu cevaplamaya da ne zihnimin karmaşası izin verir ne de kalemimin kudreti yeter.
Yazının orjinali ve daha fazlası için: http://birdamlafikir.blogspot.com.tr/2014/10/fikir-okumalar-can-sknts-ve-ic.html