Altı saat önce giydiğim pantolon belimden düşüyor. Litrelerce kustum. Bi’ yaban domuzunun karnından ne kadar kan boşalırsa o kadar kustum. Bi’ mektup mürekkebi kadar yoğun kustum. Kan kadar sıcak, gece kadar koyu.
Zihnime dokunmadan geçemedim, bilakis o bana dokunmadan geçemedi. Hapsetti beni. Hayal dünyama açılan bi’ kapı buldum, burası soğuk. Kum saati kadar gereksiz.
İnce sesiyle “Madem yeşili bu kadar çok seviyorsun neden hiç yeşil tonlarda giyinmiyorsun” dedi.
Yirmi beş saatlik uykusuzluğumu önüme koyarak “Sen göremiyorsun.” Dedim.
Sanki her an ölecekmişim gibi kalp atışlarım dengesizleşti. Her şey silüetin de silüeti haline büründü. Hapsolduğum zihinden çıkamadıkça sorular kesilmedi. Midemden özür dileyerek suyla dolu bardakları boşalttım içine. Başka tonlarda başka ince bi’ ses yankılandı. “Madem yeşili bu kadar çok seviyorsun neden hep siyah tonlarda giyiniyorsun”
Susturamadığım bütün o yankı ses tonları, bütün o virtüözleri susturabilseydim eğer, huzurlu bir şekilde güneşin doğuşuna saklananları görebilirdim. Yırtmasaydım resim defterimi, atmasaydım boyalarımı eğer, gökkuşağı insanlarına bürünebilirdim. Kahveden tam altı yudum aldım, fincanı öyle sert koydum ki masaya. Seslerin hepsi sustu. Dikiş attım hepsinin ağzına birer birer. Toplam yetmiş üç dikiş izi kaldı. Şafak renginin tonlarında kanlar döktüm. Önce siyah, kızıl ve sonra sarıya dönük. Sonra karabulutların tesiri ve her şey sönük.
Çamur yeşiline bürünmüş gözlerimi açtım açabildiğim kadar. Kulaklarında dikişten fışkırmış kanın anısı duruyor ve ben yaklaşıyorum. Söyleyeceğim şey kulaklarını zımbalayacak. Kelimeyi dilimin ucuna getiriyorum. Çok acıtıyor fakat hoşuma gidiyor. Dudaklarımın hemen arkasında neşterle oynuyormuşum gibi. Sonra yuvarlayıp gönderiyorum. Ses tellerim titriyor ve boğuk sesim açılıyor. Neşteri fırlatıyorum dudaklarımın arasından. Neşter, yankı yapan pislik sorunun sahibinin kanlı kulağına sokuluyor.
“Siyaha boyanmış bir yeşilim, ölüyorum.”
Siyah dehlizden çıkıp karanlık bir dehlizin yolculuğu bu. Sol omzum titriyor, derinlerimden derilerime, deliliğimden delik deşikliğime her yanım öfke. Öyle kuru falan değil, bütün bulutlar yan yana gelip boşalsa yine de yetişemezler öfkemdeki ıslaklığa.
Hayatımda küçük notlar ile yaşamak istiyorum. Kendimi küçük bir not kağıdına dönüştürüp çöp kutusuna girmek istiyorum. Çöpçülerle alay eden her bireyin birer birer çenelerini kırmak istiyorum. Eğer birgün küçük not kağıdı olursam beni toprağın altına istifleyecek kişi herhangi bir çöpçü olacak. Herhangi bir sıradan çöpçü. Kurtaracak beni sonluklarımdan. Çekip en sona fırlatacak.
Ölüm o kadar ani olacak ki, söylenecek tek söz kalmayacak.