Kitap okumadığımız, bilgisayar başında oturduğumuz, televizyonlarda dizi izlediğimiz, okula gidip dedikodu yaptığımız, televizyona çıkıp evlenmek istediğimizi söylediğimiz daha sayamadığım onca şey,bu vurdumduymazlık neden? onca düşüneceğimiz şey varken geleceği hazırlamamız lazımken bizler bunları görmezden geliyoruz ve her zaman ki gibi kendimizi düşünüyoruz. Elimizde telefon, ağzımızda sigara, gözümüz televizyonda ve ağzımızdan sular akarak izlediğimiz diziler. Bunun tam tersine bakalım okuduğumuz kitaplar, yazdığımız makaleler, izlediğimiz belgeseller ve ettiğimiz insancıl muhabbetler sizce hangisi iyi, ben sizlere kitap tavsiyesi de veririm ama okumadığımız zaman izlemediğimiz zaman konuşmalarımızda ve muhabbetlerimiz de bir seviyesizlik bir kültürsüzlük diz boyu oluyor ve birbirlerimize etmediğimiz küfür ve saygısızlık kalmıyor. Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı ; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir ve ne yazık ki bu bir hastalık olmuş derecesine git gide ilerleyen teknolojisi bağımlılığı. Ve beş gün önce “Pelin Çift İle Gündem Ötesi” programında İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesinden Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Örnek konuklardan biriydi ve konu Nuh Tufanı idi. ‘Nuh peygamber, oğluyla cep telefonuyla konuştu’ dedi. Dr. Yavuz Örnek, Nuh tufanı zamanında günümüzden çok daha ileri seviyede teknoloji olduğunu ve bir bilim adamı olarak bunları ispatlayabileceğini öne sürdü. Örnek ayrıca Nuh’un 400 metrelik dalgalara dayanan çelik levhalardan yapılmış bir gemi inşa ettiğini ve bu geminin nükleer enerji kullandığını öne sürdü. Nuh Tufanının bölgesel değil küresel çapta gerçekleştiğini, gemiye canlı hayvan alınmadığı, Hz. Nuh’un döllenmiş bir dişi bir erkek yumurta sipariş ettiğini ve siparişlerin o dönemde Amerika’dan, Fransa’dan Hz. Nuh’a yollandığını belirtti .Nuh tufanı sonrasında gemiden güvercin yollanmadığını, bir insansız hava aracı yollandığını söyledi. Bir akademisyen bunları söylüyorsa vay insanlarımızın haline diyorum ve yorumu sizlere bırakıyorum. Etrafımızda sıkılmış bunalmış bir insan havası işsizlik ve bilgisizlik kol gezer olmuş. Ülkemizde sadece herkesin doktor, mühendis ya da öğretmen olmak zorundaymış gibi davrandığı bir ülkede yaşıyoruz biz. Yetenekleri hiçe sayarak, görmezden gelerek yapıyoruz mesleğimizi. Havuz problemlerini çözebilen bir çocuk hayattaki bütün problemleri çözer zannediyoruz. Ya da onu çözemeyen hiçbir problemin altından kalkamaz. Bu nedenle de eziyoruz o küçücük ruhları. Sınavdan sınava koşturarak, başarısızlık duygusunu daha kendilerini bilmedikleri yaşlarda tattırarak gerçekleştiriyoruz bunu. Neleri yapabileceklerini değil neleri yapamayacaklarını öğretiyoruz onlara işte bu yüzden de insanları okumaktan ve yeteneklerinden soğutuyoruz onları buna bizlerde dahil hangi birimiz işimizi severek yapıyoruz ki zaten işsizlik diz boyu ülkemizde. Farklılaşmak gibi bir çabamız yok bu zamanlar da farklı bir şeyler yapsak mesela farklı bir bölüm okusak insanlara saçma gelir ki çoğu ismini bile söyleyemez ama her konu için fikirleri vardır, ülkemizde farklılaşmak yasak olmuş peki neden çünkü rutin giden bir yol var ve biz bu yoldan çıkamıyoruz boş giden otobüste ayakta durmak gibi bir şey düşünün onun gibi. Peki biz bunun için ne yapmalıyız aslında hiçbir şey yapamayız çünkü değişemeyiz ve değişmek isteyince insanlarla ve çevremizle başa çıkamayız. Kafamızda ki soruları şöyle dökelim rutin den bahsettik ya hani.
Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?
Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene ‘öğretmenim’ diye seslenirken 6. sınıfta bir anda ‘hocam’ diye seslenmeye başlar?
Neden sınavlarda ‘3 yanlış bir doğruyu götürür’ şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; ‘3 doğruyu bil, bir doğru da bizden’ gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya ’10 dakika sonra dönücem’ yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?
Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )
Düğünlerde neden ‘Dom dom kurşunu’ ile göbek atılmaktadır? ‘Bir avcı vurdur beni, bin avcı yedi beni’ gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?
Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)
Bunun gibi karmaşıklıklar ve raydan çıkmayan bir tren, peki bu tren raydan çıkarsa ne olur hiç merak etmiyormusunuz ?