Kanlı bir eylül sabahı kendime aç, herkese tok kalıyordum. Kulaklığımı takıyordum hayata, beni duysa dahi bahanesi oluyordu duymak istemeyişinin. Çarşambayı alan selin, sallanan salının, yerine konmayan mübarek cumanın kokteyl partisine katılıp kuruş gülücük satmıyordum sahte olduğunu düşündüğüm sanal sevicilere. Ben artık sarılmak, dokunmak, sevmek ve karışmak istiyordum Eylül’ün sarı yapraklarına. Bir günde iki yaşamak sundum kendime; biri hep, diğeri hiç yerine. Hangisini haklı buluyorsam onun bulutlarıyla ineceğim yeryüzüne ve hangisi hak etmiyorsa beni, onu unutacağım gökyüzünde. Hiç imrenme öyle gökyüzüne, yeryüzü ondan çok daha güzel tüm pislikleriyle.
Dilara AKSOY