Bölüm 5: Serhat ve Yazmak!
O güne kadar tek arkadaşı Hakkı’ ydı! Sohbet ettiği çocuklar oldu. Ama onlarla da pek ileri gidemedi.
Bir başına kalmak başlarda zordu. Anladı ki; insanlarla yaşamak daha zordu. Sokağa çıkmaya başladı. Yakın yerleri dolaştı. Ardından tüm mahalleyi adım adım gezdi.
Yaşı büyüdükçe daha uzaklara gitmeye başladı. Havanın kötü olduğu günlerde ise minibüse biner, son durağa kadar gidip diğer araçla dönerdi.
Çok yer gezmişti. Çok insan görmüştü. İyi bir gözlemci olmuştu. Gördüklerini annesinden başka anlatacağı kimse yoktu. Ümmühan’ ın da bir süre sonra kafası kaldırmıyordu.
Serhat yazmaya başladı. Önce defterinin arkasına; sonra da günlük olarak kullandığı not defterlerine. Beğendiği yazıları dosyalamaya başladı. Canı sıkıldıkça açıyor, küçük eklemeler yapıyordu.
Lise çağına geldi. Dershaneydi, özel dersti, etüttü… Annesini zor durumda bırakmak istemedi. Okuduğu okul arka mahalledeydi. Hem düz hem meslek eğitimi verilen bir yerdi. ‘Çok Programlı Lise’ olarak geçiyordu. Hakkı ile aynı sınıfa düşmüşlerdi. Birlikte güle oynaya üç yılı devirmişlerdi.
Serhat artık on yedi yaşındaydı!
İki arkadaş, odada derse oturdu. Hakkı, Serhat’ın yeni yazdığı hikâyeleri okudu.
“Bunlar çok güzel. Edebiyat öğretmenine göstersene!”
“Olmaz!”
“Neden?”
“Daha çocuğuz! Bizi kimse dikkate almaz.”
“Ne yapacaksın bunları?”
“Hele on sekize bir gireyim, o zaman gör beni!”
Hakkı’ nın çayı bitmişti.
Serhat:
“Söylesene oğlum yenisini doldurayım!”
Serhat, bardakları tepsiye koyup mutfağa gitti. Hakkı, hikâyeleri gizlice çantasına koydu.
Ertesi gün!
Hakkı, ilk teneffüste öğretmenler odasına girdi. Edebiyat Öğretmeni’ ne bakındı. Bulamadı. Matematik Öğretmeni Murat Bey’ in yanına geldi.
“Hocam, Reyhan Hoca’ yı gördünüz mü?”
“Kantine indi. Şimdi gelir.”
“Sağ olun!” Odadan çıkarken su sebilini gördü. Bir bardak su içti. Masadan da bir kraker alıp dışarı çıktı.
Kapıda beklemeye başladı. Reyhan Hoca, merdiveni birer, ikişer çıktı.
“Hocam günaydın!”
“Günaydın Hakkı!”
“Bir şey konuşacaktım da. Müsait misiniz?”
“Evet, söyle!” Elindeki dosyayı uzattı.
“Nedir bu?”
“Hocam, bunlar Serhat’ın hikâyeleri!”
“Serhat hikâye mi yazıyor?”
“Evet! Aramızda kalsın. Gizlice aldım. Sizden okumanızı isteyecektim!”
“Olur! Öğlene kadar bitiririm.”
“Sağ olun hocam!” Zilin çalmasıyla Hakkı sınıfına gitti.
Reyhan Hoca’ nın bu saati boştu. Çay bardağıyla cam kenarına oturdu. Dosyadaki ilk hikâyeyi açtı. Akıcı bir dili vardı. Cümleler su gibi akıyordu. Beğendiğini dudaklarını büzerek gösterdi. İkinci hikâyeye geçti.
İkinci teneffüste kapı açıldı. Öğretmenlerin ardından Hakkı içeri girdi. Reyhan Hoca’ nın el etmesiyle yanına koştu.
“Hocam! Okudunuz mu?”
“Okudum, okudum!”
“Ne düşünüyorsunuz?”
“Valla Hakkı, bu çocukta iş var galiba!”
“Sahiden mi?”
“Sahiden!”
“Ne yapabiliriz?”
“Tabi, daha yolun başında. Ufak tefek eksikleri var. İyi bir eğitimle kendini kanıtlayabilir.”
“Halk Eğitim Merkezi’ nde yazarlık kursu veren bir arkadaşım var. Onunla bir konuşayım. Bakalım ne diyecek?”
“Çok sağ olun hocam!”
“Sen de sağ ol! Ayrıca, arkadaşın için çabalanma hoşuma gitti.” Hakkı’ nın yanakları kızardı. Cevap veremedi.
“Hocam dosyayı alabilir miyim? Tekrar yerine koymam lazım!”
“Tabi al!”
“İyi dersler hocam!”
“Sana da!” Hakkı, diğer hocalarına da selam vererek odadan çıktı.
Zil çaldı Bir günün daha bittiğinin habercisiydi. Öğrenciler, birbirine karışan seslerle okuldan çıktı. Serhat, bahçede Hakkı ve Reyhan Hoca’ yı gördü. Yanlarına geldi.
“Hocam?”
“Serhat?”
“Hakkı?”
“Serhat?” Bakışmalar devam etti.
Hakkı:
“Hadi atta gidiyoruz!
“Atta mı? Orası neresi be?”
Reyhan Hoca:
“Sürpriz!”
Serhat, tedirgin olmaya başladı.
“Hocam…”
“Seni biriyle tanıştıracağım.”
Hakkı, arkadaşının koluna girdi. Serhat, istemeye istemeye hocasını takip etti.
—Sonraki Bölüm—
‘Halk Eğitim Merkezi!’
Yasin Numan Yılmaz