İnanmak insanın kendisine kalmış bir eylemdir. Aklının ermeye başladığı zamandan önce bile inanmaya başlar insan. Bir bebek düşünün annesinin ona süt vereceğine inanır inandığı için ağlar ve sütünü ister. Bu kadar köklü bi hissiyatı neden kontrol etmeye çalışmaz ki insan? Elbette kontrol etmeye çalışmalıdır. Bir yaratıcının olduğuna, bulunduğu öğrenimi bitirmeye, çalıştığı işi tamamlamaya… Bir sürü olaya inanır insan. Peki ya nasıl yapar bunu? Bunun şansla bi alakası var mıdır ? Şans nedir? Şans mantıkla açıklanmayan bir takım olayların rastlantılarla gerçekleşmesidir. Şansın kullanılması insanların bunu kendine göre uyarlaması gereklidir.
Mesela bi tavla oyununa başladığınızı düşünün; oyunun başında bir sizde birde rakibinizde bir zar olur ve normal durumlarda kim şanslı ise o yüksek atar ardından da oyuna o başlar. Peki ya zarların ikisi de sizin elinizde olsaydı ne olurdu? O zaman kendinizi şanslı ilan etmek tamamen size kalmış bir durum olurdu. 1’den 6’ya kadar iki tane zar var elinizde minimum 2 maksimum ise 12 atabilirsiniz. Eğer sizin inancınızı tatmin edecek en düşük sayıyı kabul eder ve o sayıyı atarsam şanslıyım derseniz bunu kendinize inandırırsanız şanslı olursunuz. 4’ün sizi ikna ettiğini düşünün şanslı hissettirdiğini yani. O zaman şanslı olmak ne kolay olurdu demi? Sonuçta birkaç kombinasyon sayesinde şanslı olabilirdiniz. Her şeyin sizin elinizde olduğu gibi şanslı olmak da sizin elinizde. Unutmayın bu hayat sürüşünün direksiyonunda siz varsınız. Olması gerekenleri siz belirliyorsunuz.