Bir insan hemen bir şey olmaz bu hayatta. Hemen mutlu, ansızın mutsuz,belki biraz paranoyak, belkide biraz şizofren; belki aşık, belkide aşka küsmüş… Ne olursa olsun, insanın olmasındaki yegane etken yine insandır. Ve bir insanı yaşadıkları olgunlaştırır, yaşattıkları insanlaştırır.
Uzun zamandır görmediğim arkadaşımın muhabbettindeki en keskin soruydu belkide bu soru. ” Sen nasıl bu hale geldin? ” Uzun süredir düşünüyordum bu soruyu ve cevabı “paylaştıklarımız” oluyor artık zihnimde. Geçmişimiz, anımız, geleceğimizi hayallerimiz… Her birinde yer alanlar… İçime dokunuyorum hala aynı. Kalbim, beynim, gözlerim yirmi yıldır aynı. Garip olan şey üzerinde bana ait olmayan izleri. Hani şu yaşam dediğimiz hayat izleri…
O kadar çoklar ki. Bunların her birisini insan kendine yapamaz. Kendi canına kıymaktır, bunun açıklaması. Garip bir denklem zaten. Sen yapsan canına kastın m ı var sorusuyla muhattap olursun; ama en garibi soruyu yöneltenin sorunun öznesinin kendisi olduğundan bihaber olması. Dedim ya garip diye. Bir denklemin bilinen tek tarafısındır hayatında. Gerisi muamma. Herkes meçhul. Hiç ummadığın zamanda yaşayıverirsin zaten ve yaşadıkların seni sen yapan unsurlar olur.
Ben uzun süre düşündüm bunu. İnsanın kendi kendisine yaptığı… diye başlayan cümlelere kanmıyorum. Bir insan kendisine bir şey yapamaz. İntiharların bile altında yatan etmenler farklıdır. Bence biz hayatına girdiklerimizin ya da aldıklarımızın, yükünü veya acısını o kadar yaşamışız ki; yaşattıklarımızı unutuvermişiz herhalde.
Anlıyorum ki; bu hayatta ne yaşıyorsan alacağı olan alacağını alıyor. İyi ya da kötü, mutlu ya ya acı… Birisi var bizi gören. Bizim bize vermediğimiz değeri bize veren. Ve hiçbir kulunun haksızlığını kimseye bırakmıyor… Çok şükür…