”Kendinizin, evrenin belki de en çok tartışılan canlısı olduğunuzu farkında mısınız?”
Virginia Woolf ”Kendine Ait Bir Oda” adlı eserinde kadınlara bu soruyu soruyor. Woolf, bir kadın olarak yola çıkmış, gözlemlemiş ve kendine ait odasında fikirlerini aktarmış, çok da iyi yapmış. Eserini oluştururken öyle akla geldiği gibi yazmamış. Kütüphane yollarını aşındırmış ve tarihin en eski dönemlerinden beri kadına yöneltilen bakış açısını okuyucularına anlatmış.Profesör Trevelyan’ın ”İngiltere Tarihi” adlı yapıtından aktardığı bilgiler size, eminim, çok tanıdık gelecek. ”Anne babasının seçtiği beyefendiyle evlenmeye karşı çıkan kız çocuk, kamuoyunda hiçbir tepki uyandırmadan odaya kilitlenip dövülebiliyor, yerden yere savrulabiliyordu. Evlilik özellikle şövalye niteliklerine sahip yüksek sınıflarda, kişisel bir beğeni olayı değil,ailesel açgözlülük meselesiydi.” Burada Woolf araya giriyor ve şöyle diyor: ”(200 yıl sonra) yani 1470 yıllarında yüksek ve orta sınıf kadınlarının kocalarını kendilerinin seçmesi hala kural dışı olmayı sürdürüyordu ve koca bir kere seçildi mi efendi ve sahip oluyordu.” Şimdi de ben araya giriyorum ve şöyle diyorum: 547 yıl sonra yani 2017’de kadın, kimi bölgelerde hala kocasını seçme özgürlüğüne sahip değil. Bir yerlerde hala ”Ünzile” çalmaya, yaşanmaya devam ediyor. O Ünzile’ler hala yağmuru kimin döktüğünü, Ünzile’nin kaç koyun ettiğini bilmiyor; dayaktan uslanmış, soramıyor. Diğer yerlerde ise durum biraz daha farklı.
Batıya doğru yol aldığımızda karşımıza ilginç tablolar çıkıyor. Bu tablolarda şık giyimli beyler, şık giyimli bayanları karşılarına oturtuyor. Hanımefendi (!) şöyle bir iki dönüyor, maharetlerini sayıp döküyor. Müstakbel taliplerinin gözüne girmek için bir haller bir edalar… Beyefendi (!) kurallarını sıralıyor, hoşlandıklarını, hoşlanmadıklarını söylüyor. Kızlar kurbanlık kuzu gibi. ”Yeter ki seçileyim” derdinde. Tam bu noktada size bir film önereceğim; Cengiz Han’ın anlatıldığı ”Moğol” adlı yapıt. Cengiz Han ya da doğum adıyla Temuçin, 9 yaşındayken babasıyla birlikte atına atlar ve kabileleri ziyarete çıkar. Esas amacı birkaç yıl sonra evleneceği gelin adayını bulabilmektir. Ritüel şu şekilde gerçekleşir: Baba, oğul ve kabilenin erkekleri çadırların yanına kurulur. Hemen önlerine kabilenin çocuk yaştaki kızları getirilir ve sıraya dizilir. Hepsi sessiz, sakin, masum bekler; Temuçin bizi seçsin diye. Bu hadise 12.yüzyıla dayanmaktadır. Sahi biz kaçıncı yüzyıldaydık?
Türkiye’de ‘kadın’ kavramı epeyce tartışılan bir mevzu. Bence Anadolu kadını hakkında düşünmek istiyorsanız önce Yaşar Kemal okumalısınız. İnce Memed‘de dikkatimi çeken en önemli nokta buydu; Yaşar Kemal’in kadına verdiği değer. İnce Memed bir kaçak gibi yaşar ve askerler, ağalar tarafından aranırken köyün kadınları daimi bir koruyucu gibidir; İnce Memedlerini ele vermemek için dövülmeyi dahi göze alırlar. İnce Memed bir gün, bir ağa konağında hapsolduğunda köyün erkekleri kapılar ardına sığınır: ”Ağadır, güçlüdür, adamları vardır; nasıl kurtaralım?” diye diye bekleşirler. Kadınlar ise ne yapar biliyor musunuz? Her biri o gece beyazlara bürünür ve büyülü varlıklarmış gibi ellerinde meşalelerle konağın kapısına dayanırlar. Ağanın ürkek adamları, bu meleğimsi varlıklar karşısında el pençe divan durur; İnce Memed’i teslim ederler. ”İnce Memed öldürüldü” haberleri yayıldığında onu seven kadın-erkek yasa boğulmuşken bir tek kişi inanmaz: Hürü Ana. Yollar, tepeler aşındırır da bulur Memedini.
Bir kadın olarak Yaşar Kemal’i sevmemek, satırlarına, kadına atfettiği o güce hayran olmamak mümkün değil. Kitap okumayı sevmiyor olabilirsiniz, o zaman gelin şöyle yapalım. Yaşar Kemal’in ”Teneke” adlı oyununu izleyelim. O çok zengin, görgüsüz, anlayışsız ağalarla köylülerin hikayesidir Teneke. Çeltik tarlaları sebebiyle köylerini su basan köylüler kaymakama şikayete gider. Bunu duyan ağacık, toplar hemen bütün köyü, kurulur masasına. ”Al şu parayı, başka köyde kur evini” diyerek gönderir birçok köylü beyi. Dedim ya beyleri ikna edebilir bu paraya. Kadınlar alır ellerine sopayı: ”Bu köy bizim evimizdir, bırakıp da gitmeyiz” diye isyan başlatırlar. Ağalar için kuru gürültüdür ama kadın kadınlığını yapmıştır sonuçta.
Kadının bu gücü, bu ayakları yere basan tavrı, bu mertliği nerede şimdi? Bana bu yazıyı yazdıran ilham kaynağıma, televizyonlarda boy gösterme uğruna aptallaşan kadınlara sesleniyorum! Kendinizi bu denli küçük düşürmenin sebeplerini bulmak için çocukluğunuza mı inmeliyiz?