En güzel ve en özel, en çok da Yalnızlığı anlatmaya başladı kalbim. Zaten bir kalp en çok ne ile rastlaşır ve ne ile çoğalırsa onu anlatmaya başlarmış. Meselâ, gölgem bile ses etmiyor bana. Duvarı tıklatıyorum, ona dokunuyorum, ayağımın ucuyla gölgemin başını okşuyorum; terim akarken üstüne, yorgan örten gençliğimden şikayet ederek kendimi serin bırakmaya çalışırcasına onu iknaya uğraşıyorum; üzülmesin istiyorum ama üzüldüğünü, sevindiğini, kırıldığını, incindiğini ve bedava dahi olsa yaşamak ümidini alıp almadığını söylemiyor.
Ben bu aralar en çok Yalnızlığı söylüyorum. Gölgem de ve kamufle telaşlarım da biliyor. Mısır çarşısına gidip oradan bir koşu kalabalık satın alıp otobüste onca kabalığın kalabalıklığında ezilip kendini dışarı atıp yine de yalnız olmayı başarıyor herkese ecnebi bana çevirmen kalbim. Doğruca ve hak ettiğimce söyleşip kalın barsaktaki falanca hücrelerle; dışkımdaki Yalnızlığı bile Ümit’lerimle birlikte bırakmakta zorluk çekiyorum. Yalnızlığım hep yalnız, öylece tekil ve asil kalmak istiyor. Aşkı öğretmiyorum ona, hem aşk öğretilmez zaten. Yaşanır mı; mümkün elbet ama aşk, hissedilendir en çok ve bana yalnızlıktan bir türlü fırsat bulup da gelemiyor. Aşk, yalnızlığına sırılsıklam âşıkken ben kalemlerimi soysam, dökünsem üstüne eyvallah gidiyorum desem kapıyı ardımdan açık bırakan bir yalnızlık olacaktır muhtemelen. Çünkü yalnızlık bu aralar bende afili, sarhoş bir armut gibi duruyor. Ayva ile birbirlerine benziyorlar ama biri çok yumuşak, öteki sert yanıyla başka yalnızlıkların dişini kırıyor. Yumuşak dokunuşlar bile bazen kırıcı olabiliyor.
Söyletmiyorum, zaten anlam ve anlamca kazançlı çıkan tetik söylemler bizi hiçbir zaman biz yapmıyor. Fil ısırıyorum, hortumundan kalemimi alabilmek için. Kendini yalnızlığıma adamış, hortumlanan sanatından mütevellit filozof sanıyor. Çoğu zaman ve her nasılsa çok kalabalıklaşan yalnızlığıma bir ayıp, bir aşinalık, bir ivmelik ve bir nezaket ziyaretinde bulunmayı arzulayan bir dolu yalnızlıklar eşlik ediyor. Kapıyı kapatıyor gölgem; gövdem pür telaş, pürüzlü mutlak surette geri dönülmez geçmişime veda ediyor…
Dilara AKSOY