– Bugün karanlığı göstereceğim sana. Her insanın içinde bulunan ama sırf koktukları için giremedikleri o karanlığa gireceğiz birlikte. Aslında benim ilk girişim değil bu karanlığa. Ama senin ilk olacak. Ve ben açıkçası karanlıktan korkardım. Küçükken odamda uyumaya giderken anneme ışığı kapatmamasını söylerdim. Annemde kapatmazdı. Uyumaktan bile korkardım. Çünkü gözlerimi kapatınca karanlık oluyordu her yer. Ama her sabah uyandığımda 75 wattlık ampulün yanmadığını görüyordum. Büyük ihtimalle annem uyuduğum zaman karanlığa geçiş yaptığım an kapatıyordu ışığı. Sonra bir gün karanlıkla tanıştım. Gerçek karanlık değildi o. Bir gün yatmaya giderken bir an elektrikler kesildi. Çat. Odamın eşiğinde kalmıştım. Ne bir adım ileri ne de geri. Korktuğum zaman çığlık atan veya ağlayan biri değildim. Sessizliğin en dibinde biriydim ve korktuğumda bir lâl şeklini alırdım. Dilimin boğazımdan mideme inip orada öğütüldüğünü hissederdim. Sonra kertenkele kuyruğu gibi tekrar acısız çıkardı. İşte o gece de öyle olmuştu. Annemin adımı seslenişlerini duyuyordum. Defalarca adım eski kagir evin içinde yankılanıyordu.
” Bekle ” diyordu. ” Bekle birazdan geliyorum. Korkma.” diyordu. Bekliyordum. Kapının eşiğinde öylece bekliyordum. Kalbimin hızlı atışı yüzünden arada sallanıyordum. Hissediyordum kalbimi. Oda korkuyordu karanlıktan ve kaçmak istiyordu. Ama göğüs kafesimi kıramıyordu. O da yıllarca göğüs kafesimde karanlıkta esir kalmıştı. Alışmıştı karanlığa. Lâkin ne kadar alışsa da korkuyordu. Çünkü o da içindeki karanlığa hiç girmemişti. Sonra annem geldi elinde beyaz yarısı erimiş bir mumla. Benim korkudan terleyen elimden tutup yatağa yatırdı. Mumu başucuma koydu ve bana kocaman sıkı sıkı sarıldı. O gece ne zaman ve nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum. Annemin bana sarılığı tüm karanlıkları aydınlığa çevirmişti. Öyle sarılmıştı ki sanki son sarılışının olduğunu biliyor gibiydi. O gece gerçek karanlıkla tanıştım. Kaç saat, kaç dakika uyuduğumu hatırlayamasam da hatırladığım birkaç şey vardı.
” Ne olur yapma çocuk içeride uyanacak şimdi yapma yapma…” Şak şak. Beni uyandıran ve gerçek karanlığın kapısını arayan sözlerdi bunlar. Başucumda ki mum yanıyordu. Biraz daha erimişti. Annemin sesleri daha ağlamaklı ve acıklıydı. Mumu aldım ayaklarımı korka korka indirdim yataktan. O aralar boyum kısaydı ve ayaklarım yere değmiyordu. Yine de korkuyordum inmekten. Annemin seslerini duydukça içimdeki karanlığın kapısının gıcırtılarını duyabiliyordum. Tüm gücümle indim yataktan elimde yarısı eriyen mumla sesin geldiği tarafa yöneldim. Şak şak şak. Arkası dönük sadece atleti vardı babamın. Elinde bir kemer ve annemi yüzüstü yatırmış vuruyordu. Şak şak. Annem ağlıyordu. Babam zevk çığlıkları eşliğinde kemeri izlediğimiz kovboy filmlerinde kovboyun atına vurduğu gibi vuruyordu. Şak şak şak şak. Benim geldiğimi fark etmediler bile. Babamın nidaları eşliğinde ” anne? ” diye ünledim. Babam sadece başını çevirdi. Beni gördüğünde kemeri sallayarak
” çık lan dışarı it ” dedi. Babam beni pek sevmezdi zaten o gece de sevmedi. Bir daha da sevemeyecekti zaten. Ben elimle mumla iki adım daha atarak ” anne korkuyorum. ” dedim. Ve babam ” kız mısın lan sen çek git yatağına ” diyerek iteledi beni. Az kalsın geri geri düşecektim ve mum da düşecekti. Ama düşmedim ayaktaydım. O anda baban sinirlendi üzerime gelirken kemeriyle annem hışımla babamın önüne atladı. Bana döndü ” hadi gel yatalım baban yarın işe gidecek uyusun şimdi ”dedi. Ben istemedim gitmek yanında yatmak istedim annemin. Babam bana eğilmiş olan annemi itip kemeriyle sağ üst baldırıma vurdu. Şak. Yetmedi bir daha. Şak. Art arda. Şak şak şak. Yere yığılmıştım devam ediyordu. Şak şak şak şak. Sonra durdu. Gözlerimi açtığımda yere düşmüştü. Başını tutuyordu. Annem ağlıyordu. Elinde biblo vardı. Anneannemden kalan bir biblo. Dedemin ilk hediyesiymiş anneanneme. Böyle kızla erkeğin yan yana oturuyorlardı. Ve erkek kızın omzuna elini atmış kız da erkeğin omzuna başını yaslamış oturuyorlardı. Büyük bir bibloydu. Annem çok değer verirdi ona. Şimdi ise yere bırakıp bibloyu beni odama götürecekti. Elimden tuttu tam kapıdan çıkacakken babam ayağımdan yakaladı ve düştüm. Annem kolumdan çekiştirdi beni ama babam daha kuvvetliydi. beni kendine doğru çekmeye başladı. Annem bırak diye bağırmaya başladı. Mumlar ses ve hareketlerden oluşan rüzgarlar yüzünden dalgalanıyordu. Babam iyice yakalamıştı beni. Annem eğilip babamın elinden aldı beni ama bu sefer de babam yakaladı annemi bacağından. Kafasından kanlar akıyordu. Annemde benim gibi düştü yere. Babam üstüne çullanmaya başladı. Kendine yavaş yavaş geliyordu ve annemin boğazına asılmıştı. Annem elleriyle engellemeye çalışıyordu. Ama nafile olmuyordu. Sesi çıkmıyordu. İçimdeki karanlığın kapısı tamamen açıldı o anda. Elime anneannemden kalan bibloyu aldım ve babamın başına vurdum. Bir. İki. Üç. Dört. Beş. Duramıyordum vuruyordum annemin üzerine düşmüştü. Vuruyordum. On. On bir. On iki. Sonra son kez vurdum ve ev karanlığa büründü. İçimdeki karanlık tüm odayı sarmıştı. Bende yorgun düşüp babamın üstüne düşmüştüm. Karanlığın içinde karanlıktaydım. Zifiri karanlık. Ne zaman uyandım ne zaman komşular geldi ne zaman polisler beni kucakladı hatırlamıyorum. Hatırladığım şeyler kısıtlıydı. İki sedye ve taşınan siyah torbalar. Elimi ve yüzümü yıkayan polis abla ve suların kırmızı şekilde yere düşmesi. İçimdeki karanlığa girdiğim ve kalbimin artık atmadığını hissettiğim anlar. İşte o gün bugündür içimdeki karanlıkta yaşıyorum. Artık gündüzlerden kaçıyorum. Çünkü gündüzler yalancıdır her şeyi güzel gösterir. Ama karanlıklar öyle değil ki. Karanlıklar her şeyi gizler. Şimdi kendini içindeki karanlığa bırak. Kapı açılsın ve içeriye gir korkma.