İçimi sızlatıyordu kader. Sürekli sorguluyordum neden olduğunu nasıl olduğunu.. Bunca acı neden diyorum hala, neden böylesinin içindeyiz, neden hak eden onca insan varken hak etmeyen onca insan.. Bilmiyorum.. Öyle çok bitemeyen cümlenin içinde sorularla boğuşurken yazıyorum yine buralara. İçim dökülmeye hazır kelimelerle bütünleşmiş çünkü.. Gözlerimi kapatıyorum yolumu bulamıyorum açsam zaten yol, yol değil. Gidiyorum ama nereye bilmeden, varacağım yeri umursamadan sadece gidiyorum. Kim var bekleyen, kim yok sevmeyen bilmiyorum. Sadece gidiyorum ve bu beni sadece sürüklüyor. Yaprak olup daldan düşmüş gibi sanki, öylesine kuvvetli ki rüzgar karşı koyabilmek pek de mümkün değil. Çaresizlik içinde boğuşan onca insandan biriyim. Duvarlar var yıkılacak, yollar var gidilecek, insanlar var sevilecek de ömür böylesine uzun değil. Ömür beklemiyor. Ömür geçiyor ve ben yine o rüzgara kapılıp yok oluyorum. Öyle yok oluyorum ki hep bir öncekinden daha da ufak kalıyorum. Elimde değil, kader öyle sağlam bir yerden vuruyor ki sarsılıyorum balta yemiş bir ağaç gibi. Peki ya siz hayatınızda hiç o zamana yetişebildiniz mi? Hiç o son treni kaçırmadan gideceğiniz yere vaktinde varabildiniz mi? Umarım siz, siz geç kalanlardan değilsinizdir.. Çünkü biz geç kalanlar o son trenin sadece gölgesine gözlerimizi uzun uzun daldırabildik. Ne o tren zamanında geldi ne de biz hiç o trene geç kalmadan durabildim.
1 comment
Tebrikler. Yazılarınızın devamını dilerim. İçten ve akıcı gerçekten.