”Belki de fanusun içinde tek başına bırakılan birer balıktık hepimiz. Ayrı fanusların içinde ama aynı denizlere ulaşmak ümidiyle kulaç attık hep. Kendimizi fanusa bırakılan tek balık sandık, çünkü sadece kendi yansımamızla karşılaştık…”
Başka yoktu, tüm balıklar bir denizi paylaşıp bölüşürken sadece o balıktı fanusla savaşan… Bir çocuk vardı; çelimsiz, zayıf, çirkin. Ama her sabah fanusun y…anına koşar neşeyle yem verirdi o balığa ve zarar vermemek için korkarak değiştirirdi suyunu. Bazen de başını fanusun olduğu masaya yaslar dakikalarca balığın yüzüşünü seyrederdi. Ama balık memnun değildi bundan. Çünkü ona göre fanusta yaşayan tek balık kendisiydi. Ve bilmiyordu fanusta yaşayan bazı balıkların bakımsız olduklarını sahipleri tarafından istenilmeseler de bir köşe de süs gibi durduklarını. Bilse belki oda severdi küçük çocuğu. Ama bilmedi…
Bir gün geldi ve balık artık o fanustan kurtulamayacağını anladı ve galiba onca bakıma rağmen biraz da rahatsızdı. Nefes alış verişleri bile zorlaydı ve kulaç atamıyordu artık ve kendini fanusa teslim edip bir köşede kaldı.
Çocuk üzgündü, bir şeyleri yanlış yapmış olmaktan korkuyordu. Acaba fazla mı yem vermişti yada sudan mı mikrop kapmıştı sevgili balığı… Her zamanki gibi başını masaya yaslayıp izlemeye başladı balığı oda üzgündü artık. Sonra bir fikir geldi aklına, belki de canı arkadaş istemişti evet bu olabilirdi. Çünkü bazen kendisi arkadaşsız kaldığında oda sıkılırdı hiç bir şey yapası gelmezdi evet balıklarda arkadaş isteyebilirlerdi. Annesi babası evde yoktu ve yeni bir balık almaya tek başına gidemezdi. Ama nihayetinde komşularının da balığı vardı ve onu ödünç isteyebilirdi. Öyle de yaptı, komşu teyze bu fikri duyunca biraz şaşırmış olsa da nihayetinde karşısındaki bir çocuktu ne diyebilirdi ki. Ve balığı fanusuyla çelimsiz çocuğun eline verdi. Bir düşse kırılırdı fanus ve belki de ölürdü balık. Ama çocuk onu o kadar yavaş ve itina ile taşıdı ki komşusu hayran kaldı onun bu haline. Çocuk fanusu kendi balığının olduğu fanusun yanına bıraktı ve odadan çıkıp kapının kenarından belli etmeden balıkları seyretmeye başladı. Tanışmalarını bekliyordu, belki kendisinden utanabileceklerini düşünerek yapmıştı bunu. Çünkü bir keresinde annesinin arkadaşının kızıyla tanışırken utanmıştı kendisi, balıklar da utanabilirlerdi. Ne konuştuklarını bilemezdi ufak çocuk çünkü balık dilini bilmiyordu. Babasına sormuştu bir keresinde oda bilmediğini söylemişti. Oysa babalar her şeyi bilirdi. Demek ki balıkların dilini kimse bilmiyordu, yoksa babası da kesin bilirdi. O sırada balığının hareketlenmeye başladığını fark etti. Bu çocuğu da heyecanlandırmıştı. Çünkü balığı iyileşmişti. Her iki balıkta kendi fanuslarında bir o yana bir bu yana yüzüyorlardı, sanki dans ediyorlardı. Farklı fanuslarda aynı tempoya ritim tutuyor gibilerdi. Çocuk da kollarını açıp kendi ritmiyle odaya girip sevinçle dans etmeye başladı. Balığı artık iyiydi ve bir arkadaş edinmişti. Önce yem verdi ikisine de, az önce yemeyen balığı şimdi verdiği tüm yemleri yemişti ve durmaksızın yüzüyordu. Çocuk tekrar başını masaya koydu ve izlemeye başladı onları. Ta ki oturduğu sandalyede gözleri uykuya yenik düşene kadar.
Balık, fanusta yaşayan tek balığın kendisi olmadığını öğrenmişti. Bunu eskiden öğrenmiş olsa sadece bunu bilmekle yetinirdi belki. Ama şimdi durum farklıydı, Şimdi karşısında duran balıkla aynı fanusta yüzebilmeyi hayal ediyordu. Bu hayali gerçek olsa başka hiç bir şeyin hayalini kurmayabilirdi. Bundan daha büyük ve güzel ne hayal olabilirdi ki. Komşunun balığı da bunu istiyordu, sürekli kendisine doğru yüzmeye çalışmasından anlamıştı bunu. Ama ikisinin de yapacağı bir şey yoktu nihayetinde. Gerçekten ayrılmak istemiyorlarsa birinin cesaretini toplayıp diğer fanusa atlaması gerekiyordu. En kötü ihtimali düşünmedi balık. Ama hayal ettiği ihtimal gerçek olursa komşu balıkla aynı fanusta olabilecekti. Bir atladı olmadı iki atladı olmadı ve üçüncü atlayışta kendi fanusundan çıktı ve diğer fanusa çarpıp masanın üstüne düştü. Ama hayal ettiği bu değildi, hesap edememişti bunu o heyecanla. Son bir çare çırpınmaya başladı çocuk uyanır umuduyla. Ama çocuk o mutlulukla kim bilir hangi rüyanın içerisindeydi o anda. Gittikçe nefes alışverişleri sıklaştı ve zorlaştı, artık çırpınamıyordu da. Ve komşu balığı sadece bakıyordu. Bir an göz göze geldiler… Elbet bir şeyler anlattılar birbirlerine ama biz balık dilinden anlamazdık nihayetinde… Balık yavaşça yumdu gözlerini tek hayaline.
Bize göre saçmalıktı belki yaptığı ama o sevmişti komşu balığını ve kavuşmak için çabalamıştı. Komşu balıkta sevmişti ama her şeyi göze alabilecek kadar değildi. Ve çocuk hiç bir şeyden habersiz aslında kendi balığının sonunu hazırlamıştı. Ama nihayetinde sonu olsa da ona yalnız olmadığını gösterdiği için ve ona sevgi denen duyguyu yaşattığı için mutlu olmalıydı. Ama çocuk gözlerini açıp masada yatan balığını gördüğünde her şey için kendini suçladı. Tekrar suya koysa da artık çok geçti. Babasına anlattı olanları ve ufak bir cenaze töreniyle bahçeye gömdüler cesur balığını. Ve diğerini komsuya iade ettiler.
”Olanlar karşısında balığın gözünden tek bir damla yaş geldi. Ve bu yaş suyuna ilave ettiği bir damlaydı sadece, hiçbir anlam ifade etmedi…”
12. 01. 2015
03:27
Başka yoktu, tüm balıklar bir denizi paylaşıp bölüşürken sadece o balıktı fanusla savaşan… Bir çocuk vardı; çelimsiz, zayıf, çirkin. Ama her sabah fanusun y…anına koşar neşeyle yem verirdi o balığa ve zarar vermemek için korkarak değiştirirdi suyunu. Bazen de başını fanusun olduğu masaya yaslar dakikalarca balığın yüzüşünü seyrederdi. Ama balık memnun değildi bundan. Çünkü ona göre fanusta yaşayan tek balık kendisiydi. Ve bilmiyordu fanusta yaşayan bazı balıkların bakımsız olduklarını sahipleri tarafından istenilmeseler de bir köşe de süs gibi durduklarını. Bilse belki oda severdi küçük çocuğu. Ama bilmedi…
Bir gün geldi ve balık artık o fanustan kurtulamayacağını anladı ve galiba onca bakıma rağmen biraz da rahatsızdı. Nefes alış verişleri bile zorlaydı ve kulaç atamıyordu artık ve kendini fanusa teslim edip bir köşede kaldı.
Çocuk üzgündü, bir şeyleri yanlış yapmış olmaktan korkuyordu. Acaba fazla mı yem vermişti yada sudan mı mikrop kapmıştı sevgili balığı… Her zamanki gibi başını masaya yaslayıp izlemeye başladı balığı oda üzgündü artık. Sonra bir fikir geldi aklına, belki de canı arkadaş istemişti evet bu olabilirdi. Çünkü bazen kendisi arkadaşsız kaldığında oda sıkılırdı hiç bir şey yapası gelmezdi evet balıklarda arkadaş isteyebilirlerdi. Annesi babası evde yoktu ve yeni bir balık almaya tek başına gidemezdi. Ama nihayetinde komşularının da balığı vardı ve onu ödünç isteyebilirdi. Öyle de yaptı, komşu teyze bu fikri duyunca biraz şaşırmış olsa da nihayetinde karşısındaki bir çocuktu ne diyebilirdi ki. Ve balığı fanusuyla çelimsiz çocuğun eline verdi. Bir düşse kırılırdı fanus ve belki de ölürdü balık. Ama çocuk onu o kadar yavaş ve itina ile taşıdı ki komşusu hayran kaldı onun bu haline. Çocuk fanusu kendi balığının olduğu fanusun yanına bıraktı ve odadan çıkıp kapının kenarından belli etmeden balıkları seyretmeye başladı. Tanışmalarını bekliyordu, belki kendisinden utanabileceklerini düşünerek yapmıştı bunu. Çünkü bir keresinde annesinin arkadaşının kızıyla tanışırken utanmıştı kendisi, balıklar da utanabilirlerdi. Ne konuştuklarını bilemezdi ufak çocuk çünkü balık dilini bilmiyordu. Babasına sormuştu bir keresinde oda bilmediğini söylemişti. Oysa babalar her şeyi bilirdi. Demek ki balıkların dilini kimse bilmiyordu, yoksa babası da kesin bilirdi. O sırada balığının hareketlenmeye başladığını fark etti. Bu çocuğu da heyecanlandırmıştı. Çünkü balığı iyileşmişti. Her iki balıkta kendi fanuslarında bir o yana bir bu yana yüzüyorlardı, sanki dans ediyorlardı. Farklı fanuslarda aynı tempoya ritim tutuyor gibilerdi. Çocuk da kollarını açıp kendi ritmiyle odaya girip sevinçle dans etmeye başladı. Balığı artık iyiydi ve bir arkadaş edinmişti. Önce yem verdi ikisine de, az önce yemeyen balığı şimdi verdiği tüm yemleri yemişti ve durmaksızın yüzüyordu. Çocuk tekrar başını masaya koydu ve izlemeye başladı onları. Ta ki oturduğu sandalyede gözleri uykuya yenik düşene kadar.
Balık, fanusta yaşayan tek balığın kendisi olmadığını öğrenmişti. Bunu eskiden öğrenmiş olsa sadece bunu bilmekle yetinirdi belki. Ama şimdi durum farklıydı, Şimdi karşısında duran balıkla aynı fanusta yüzebilmeyi hayal ediyordu. Bu hayali gerçek olsa başka hiç bir şeyin hayalini kurmayabilirdi. Bundan daha büyük ve güzel ne hayal olabilirdi ki. Komşunun balığı da bunu istiyordu, sürekli kendisine doğru yüzmeye çalışmasından anlamıştı bunu. Ama ikisinin de yapacağı bir şey yoktu nihayetinde. Gerçekten ayrılmak istemiyorlarsa birinin cesaretini toplayıp diğer fanusa atlaması gerekiyordu. En kötü ihtimali düşünmedi balık. Ama hayal ettiği ihtimal gerçek olursa komşu balıkla aynı fanusta olabilecekti. Bir atladı olmadı iki atladı olmadı ve üçüncü atlayışta kendi fanusundan çıktı ve diğer fanusa çarpıp masanın üstüne düştü. Ama hayal ettiği bu değildi, hesap edememişti bunu o heyecanla. Son bir çare çırpınmaya başladı çocuk uyanır umuduyla. Ama çocuk o mutlulukla kim bilir hangi rüyanın içerisindeydi o anda. Gittikçe nefes alışverişleri sıklaştı ve zorlaştı, artık çırpınamıyordu da. Ve komşu balığı sadece bakıyordu. Bir an göz göze geldiler… Elbet bir şeyler anlattılar birbirlerine ama biz balık dilinden anlamazdık nihayetinde… Balık yavaşça yumdu gözlerini tek hayaline.
Bize göre saçmalıktı belki yaptığı ama o sevmişti komşu balığını ve kavuşmak için çabalamıştı. Komşu balıkta sevmişti ama her şeyi göze alabilecek kadar değildi. Ve çocuk hiç bir şeyden habersiz aslında kendi balığının sonunu hazırlamıştı. Ama nihayetinde sonu olsa da ona yalnız olmadığını gösterdiği için ve ona sevgi denen duyguyu yaşattığı için mutlu olmalıydı. Ama çocuk gözlerini açıp masada yatan balığını gördüğünde her şey için kendini suçladı. Tekrar suya koysa da artık çok geçti. Babasına anlattı olanları ve ufak bir cenaze töreniyle bahçeye gömdüler cesur balığını. Ve diğerini komsuya iade ettiler.
”Olanlar karşısında balığın gözünden tek bir damla yaş geldi. Ve bu yaş suyuna ilave ettiği bir damlaydı sadece, hiçbir anlam ifade etmedi…”
12. 01. 2015
03:27