“Yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi”
richard bach
Martılara her zaman imrenmişimdir. Doğanın sopranosu olmasalar da belli bir statü sahibi oldukları aşikar. Aksi takdirde nasıl kendi halinde takılan güvercinlerden, kuş toplumu tarafından pek sevilmeyen kargalara dek hepsine gür sesiyle hükmetsin? Martıların egosunu hep yüksek görmüşümdür. Kendi olduğu yerde baka bir kuşa fırsat tanımaz, insan ırkından kopardığı en ufak kırıntıyı bile paylaşmaz. Biraz da narsist bir tarafları var bence. Vapurların yanında nasıl da uçarlar hayranlık dolu bakışlar altında. N’apsınlar, onlar da beğenildiklerini hissediyorlardır. Ne bir şirin serçe ne de evcimen bir güvercin yarışabilir onların kendinden emin uçuşuna. Ondan mıdır acaba kargalar fabllarda aptal tasvir edilirken martılara en ikonik kahraman Jonathan’ı vermiş edebi dünya. Bu kendinden emin, hür ve zarif yaratıkların tek sevdasıdır özgür semalarda kanat çırpmak. Bir kuş, yalnızca balık avlamak ve sürüde bir iz olmak için mi vardır? Bir martı, yalnızca uçmak ve daha ötesine uçak için mi var olmuştur? Hepimiz umutsuzca bir anlam arayışındayız, martıların var oluşu tek bir sözcükle sınırlanabilir mi?
Bana sorarsanız bu hür ruhlar da bir anlam arayışındalar; bizim anlayamadığımız bir farkındalık düzeyinde. Bir yavru, dünyaya geldiği zaman öğrenmesi gerekir kendi kanatlarının işlevini. İlk önce dener, daha sonra hata yapar, biraz daha hata yapar. Düşer, kalkar, gene düşer. Kanatlar, kendisini göğe taşımadan yere atar. Ondan sonra keşfeder; kendi içindeki özgür ruh ancak kanatlarla hayat bulur. Gökyüzünün tonlarını keşfeder, rüzgarın tüylerinden geçişini hisseder, suyun dokusunu fark eder. Ve en sonunda, özgürlüğün tuzlu tadını alır. Bir martı, esir olamaz. Esaret yoktur kaderinde. Kanatlarını var gücüyle çırpmak, havalanmak ve kuş bakışı altında akan yaşama bakmaktır onun özgürlüğü.
Bir martı koyun ruhunuza. Öğrensin, deneyimlerin tadını. Keşfetsin, duyguların derinliğini. Ve özgürlüğe uçsun, hayatın uçsuz bucaksız semalarında.