Mahrumiyet
İnsan mahrumiyetin sancısı ile doğar. Doğarken birçok şeyden mahrum olan bir bebek annesinin ve babasının ona yardım etmesi ile acziyetten kurtulur. Acziyetten kurtulamayan biri keyfiyeti yaşayamaz. Keyfiyet niceldir. Dolayısıyla insanın nicel olan bir şeyi artırma isteği vardır. Bu fakr halinin insanda yaşattığı korkudan dolayıdır. Keyfiyet bizde küçük yaşlardan itibaren anne babamızın bizim her istediğimizi yapması ile başlar. Bir şeylere sahip olamamanın vermiş olduğu haz küçük yaşlarda ilgimizi çekmeye başlamıştı. O yüzden oyuncak dükkanlarında mağazalarda bir şeyler aldırmak için ağlayan çocukları görmemiz çok normaldir. İstediğini oyuncağı aldıran bir çocuk oyuncağı aldıktan sonra onun ile biraz oynar. Zaman geçtikçe oyuncağa bağlanır. Belirli bir zaman sonra çocuk oyuncaktan sıkılınca yenisini aldırmak ister. Anne baba yenisi varken bir oyuncak almaz. Çocuk bunun farkında olunca oyuncağı kırar. İstediğini elde etmek için bazı şeyleri kırmak nicel olarak bir yoksunluğa ulaşmak çocukluktan bu yana insan için bir metot haline gelmiştir. Niceliği yenileme isteği yeni olanın iyi ve keşfedilmeye dair güzel bir şey olduğu insanda çocukluktan itibaren oluşan reflekstir. Bir oda dolusu oyuncağı olan bir çocuğun arzulaya bildiği hiçbir şey kalmayınca ne yapacağını bilemez. Çünkü oyuncak almak onun için amacın kendisi haline gelir. Oyuncak ile oynamak amaç değil amaca giden yolda insan bilincinin kendini aldatmasıdır. İnsan bir amaca ulaşma yolunda sancı çekmekten her zaman haz almıştır. Buna kimileri fikir sancısı, kimileri de aşk acısı demiştir. Duyulan acı zihnin tutkularına köle olmasından ileriye gidememektedir. İnsanın Hayallerini fikirlerini yaşatabilmesi için bir şeylerden mahrum olması gerekir. Örneğin topu patlamış bir çocuğun topuna yama yapmaya ya da dikmeye çalışması mahrumiyetin oluşturduğu acziyetti gidererek keyfiyet yaşamanın örneklerinden biridir. O yüzden insanın bir şeylerden mahrum olması gerekir. İnsan mahrumiyeti peşinden koşarken kendinden mahrum olabilir. Çünkü ona bir hedef belirlediğinde nelerden mahrum olacağı öğretilmemiştir. Bir çocuk bir oyuncak ile anne ve babası ile sohbet etmekten, hayal kurmaktan ve düşünmekten mahrum olur. Çocuk büyüyünce oyuncağın yerini mesleği, sevdiği biri ya da kendisi alır. O hedef uğruna çalışır onu elde edemeyince ne yapacağını bilemez. Rüzgâr karşısında savrulan kuru bir yaprak gibi hayatta savrulur. Bu toplumda sosyal statü anlamında kendini belli bir seviyeye getirmiş insanda farklı şekilde bir mahrumiyet olabilir. Bir iş adamının mahrumiyeti özel hayatında başarılı olamamak aile ilişkilerinin zayıf kalması olabilir. Bu mahrumiyet birçok keyfiyetin yerini işgal edebilir. Hatta kendi ailesine yabancı bir adam olabilir. Biz hayatımız boyunca kapana düşen bir hayvan misali nefsimizin hoşuna giden her şeye koşarsak etrafımızda bir kapan belirir. Kendimizden dahi mahrum olacak seviyeye gelebiliriz. Yaşamımız boyunca yaptığımız tek iş önümüze konulan bir şeyi almak olur. İnsanın kendi ile vakit geçirmesi yalnızlık sayılmamalıdır. İnsanın kendini keşfetmesi duygularının ne olduğu ve ne anlama geldiğini anlaması gerekir. Mahrum olacağımız şeylerin bizim kendi insanlığımıza karşı mahcubiyeti yaşatmaması gerekir. Adam olmanın sermayesin neyden mahrum olacağını bilmekten geçer. Kur’an’daki Yusuf kıstasını hatırlayacak olursak. Evin sahibi kadın yakışıklı köle olan Hz. Yusuf’a aşık olmuştur. Onunla birlikte olmak isteyince Hz. Yusuf elinden kaçar. Bunun üzerine kadın Yusuf’u şikâyet eder. Sözüne güvenen kimse Yusuf’u getirin” Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın kendini korumak için Yusuf’a saldırmıştır. “Der. “Ama eğer Yusuf’un gömleği arkadan yırtılmışsa kadın Hz. Yusuf’un nefsinden râm almaya çalışmıştır” der. Hz. Yusuf kıstasında olduğu gibi gömleği önden yırtılanlar kendilerinden mahrum olmakla cezalandırılıp nefsine mahkûm olmuşlardır. Gömleği arkadan yırtılanlar dünyaya yüz çevirenler dünyadan daha değerli şeyleri görenler mahrumiyetten doğan keyfiyette hakikati yaşamakla ödüllendirilmişlerdir. İnsan kendi mahrumiyetinin hakikatine ulaştığı müddetçe güçlüdür. Güçsüze acımak doğaya ihanettir.