İleriye dönük adımlar, geçmişe bakan bakışlar, boş beyinler ve kıskıvrak sözler
NEDENİ OLMAYAN MUTLULUĞUN ÜÇÜNCÜ GÜNÜ:
Anlamsız gelen sessizlik içinde geceye kulağını dayadı. Çığlıklar kulağında bir melodi gibi inliyordu. Karşısındaki denize dalarak düşündü. ‘’ Daha ne kadar elinden gelmeyeni başarabilirdi?’’ Sebepsiz yere başı boş bırakılmış onca hayat ve birinin kolunda tasması, ellerinde insanlar. Söz dinlemek, benim için senden vazgeçmek, sonu gelmeyen mutluluk içinde acınak bir şey aramak. İnsan karşısındaki kişinin ona acıyarak güvenebileceğini biliyor. Sanırım hepimizin yaptığı gibi yeni tanıştığımız birisine sidik yarıştırır gibi ben şunu yaşadım, senin yaşadığında neymiş? tavırları bu yüzden. Bir insana bağlanmak ve bu bağı güvende tutabilmek günümüzde o kadar güç bir durum. Sadece hissettiklerimizle bile mantıklı düşünemezken dolu beyinlerimiz ile nasıl bir bağ kurabilirdik ki ? Günümüz ilişkileri ve günümüz insanları için varoluşçuluk konuşursak eğer.. neyse sanırım susacağım. İnsan acımaktan ve acınmaktan vazgeçmez. Daha yakınılacak onlarca konu var. Farkında olamamak ne acı. Sanırım insanlar anlık mutluluklarını düşünüyorlar. Kimse istediği kişi veya istediği hayata sahip değil. Bir başkası istediklerinden söz ettiğinde onu susturmaya çalışmamız bu yüzden herhalde. Kendi kırıklıklarımız ile karşımızdakini kırmayı, yoluna taş koymayı ailelerimizden öğrendik biz. Kısacası herkes için bir başlangıç var. Önemli olan kulağımızı kapatıp adım adım elimizdeki çevreden uzaklaşabilmek. Yoksa vay halimize.