Ben henüz, on bir yaşında, kalbimin içerisinde bir alev büyütmeyi düşünmüyorken, tek derdim oynamadığım topken, arkadaş kuramamak, dilimin peltekliğinden insanlar tarafından bana bakınıp gülünmemesinden kaçmakla meşguldüm. Taa ki, Damla Abla ile tanışana kadar, binamıza taşınmıştı.. Turuncu kısacık saçları, yüzünü kaplayan çilleri, kömür siyahı gözleriyle, benim çocuk yüreğimin taşlarını çatlatacak kadar güzeldi.. Aralıksız sevdim Damla Ablayı, zira sevmeyi hiç bırakmadım.. Sonra büyüdü Damla Abla, bende büyüdüm.. Ama o bir başka büyüdü.. On Sekizindeyken, On dördümdeydim. Ve yine de dünyada değer verdiğim tek şey halini kendi başına alabiliyordu.. Öylece seyrettim onu.. Sonra bir gün, üst sokağa taşındılar. Üst sokağın fedaisiydim on beşimde, Oysa O Ondokuzundaydı. Fakat, sonraları değişti Damla Abla, geceleri odasının ışığı kapanana kadar bekler, öyle evin yolunu tutardım.. Hatıralar değişmiyor. Her anıyı hatırlamakta, bazen bir lanet halini alabiliyor. Benimki de buydu. Sonra bir gün, ışığı yanmadı Damla Ablanın, ilk günler umursamadım, sonraki hafta, korku ve telaş içimi bir kor gibi eritiyordu. Sonra bir gün Annesi bize geldi. Kayıp.. Bir haftadır evde yok diye dert yanıyor. Öldü mü ? Öldürüldü mü ? Korktuğum başıma gelmişti. Kayıptı Damla Abla. Ağlayarak evden çıktığımı hatırlıyorum, Deliler gibi bütün şehri tabanlarımı vurarak talan ettiğimi. Fakat sonuç yine sıfırdan öteye geçmiyor eve dönüyorum. Haber bırakıyorum. On ikinci gün aradılar. Bir evde buldular Damla Ablayı, dövülmüş, tecavüze uğramış, işkence edilmişti.. Polis, Ambulans, çok sürmedi üç gün sonra yine ben kapısının önünde bir fedaicesine voltamı sürdürüyordum.. Sigarayı ilk elime o zaman almıştım. Hala da bırakmadım.. Damla Abla ara sıra pencereye çıkıyordu, ben bir köşeye saklanıyordum. Onu seyrediyordum. Bir sigara yakıyordu, oynamatığı kolunu siper edip kendine, bense onu seyrediyordum sadece. Sonra haberler yayıldı kulaktan kulağa, Ona onca yarayı açan hayvanı yakaladılar. Aynı gün, salladı elini kolunu ve dışarı çıktı.. Ben on beşinde bir fedai, gece gündüz Damla Ablayı bekliyordum. Sonra bir gün, yine kaçtı Damla Abla, uzunca bir süre dönmedi. Sonra yine geldi yine gitti. Ben yine sigara üzerine sigara yakıp, kapısında dolanıp duruyordum. Günlük rutinler böyle geçiyordu. Herkes biliyordu artık. Beni, Onu, Voltaladığım sokağını.. Sonra yaz tatili geldi. Damla Abla geri geldi. Mahkeme kimseye ceza vermeden, herkesi salmış. Fakat Damla Abla yine gülüyordu. Yine gülümsüyordu. Yine umuttu, aşktı, iyi ve güzel olandı. Bir gün bize geldi. Annem çok severdi Damla Ablayı.. Jiletle doğramıştı kendini. İlk gün ki gibi hatırlarım. Her bir kesiğe bir parmağım girerdi. Kemiği, iliği akan kan ve damarları göz önündeydi. Pansumandı, dikişti bilirdi Annem. Bildiğini de yapmıştı. Yaralarını temizleyip diktik, uyudu. İki gün hiç uyanmadı. Annem ara sıra geliyor, nefesini kontrol ediyor, güç bela çorba ve ilaç içiriyordu.. Ben kavruluyordum. Sonra Uyandı Damla Abla, beni gördü, gülümsedi. Artık buralarda görüşüyoruz demek dedi. Öyle Abla dedim. Aziz dedi, seviyor musun beni ? Hiç düşünmeden hayatımda ağzımdan çıkan en doğru kelimeleri söyledim. Seviyorum Dedim. Öyleyse dedi, boşver beni. üzersin kendini. Hem sokağımdasın her gün. İş belledin kendine. Yapma oğlum dedi. Ciğerlerimden gelen acıyla sarsılıp odadan dışarı çıktım.. Sonra uzak kalmaya karar verdim Abladan. Sonra bir gün kayboldu Damla Abla. Ailesi aramadı bir daha, oda hiç gelmedi. Kayboldu gitti, Üç yıl yoktu.. Ben üç yılda gömdüm Damla Ablayı, Bambaşka biriydim, aklıma geliyordu ara sıra, bundan ötesi olmuyordu. Sonra duyduk ki, vurmuş Damla Abla kendini. Bir adamla yaşıyormuş. Dört oda bir salon bir evde, lüks, zengin, fakat düzgün bir adammış yaşadığı adam.. Sonra tartışmışlar bir gün, tereddütsüz, adamın silahını alıp, ağzından içeri sokmuş ve çekmiş tetiği. Adam şaşkın almış Damla Ablanın, birazdan göğe yükselecek cesedini, kapının önüne getirmiş, gelmiş ambulans, biraz da klişe olarak, yapılan tüm müdahaleye rağmen kurtarılamamış. Hoş. Neyin bir kurtuluş olduğunu oda bende, zira onun için düşünen hiç kimse de bilmiyordu.. Damla Abla Öldü.. Bana anısını, hatıralarını, güzel fotoğraflarını bıraktı. Başkasına derin anılar. Kızının acısından çıldıran bir anne, babası hasta bir adammış zaten, hiç tanımadım, çok önce ölmüş dediler.. Sonra götürüp, Allah’a emanet bir yere gömdüler Damla Abla’yı. Ben hiç gitmedim mezarına. Ama her gün önünden geçtiğim sokakta, onu da, çektiği acıları ve ruhunu bir nebze dinlendirmeyen sancılarını düşündüm.. Ne olursa olsun, iyi bir yerde olduğunu düşünüp, kendimi avuttum. Bir başkasına aşık oldum.. Damla Ablayı hiç unutmadım..