İyimser, kötümser, şakacı, karamsar, kinci, yumuşak başlı… Diye sıralanır gider insana dair bazı özellikler. Her birinden ya da birçoğundan vardır arkadaş veya yakın çevre dediğimiz dünyamızda. Bazılarıyla iyi anlaşırken bazılarıyla bakışmak dahi zor gelir, işte aradaki bu fark, bizi biz yapan farktır.
Bizi biz yapan farktır dedim çünkü o fark, arkadaş seçimlerimizdeki hayati noktaya temas eder. Bir insan arkadaşlarından belli olur ya hani genellikle, o yüzden önemli bir farktır bu ayrıma varabilmek. Öyle bir ayrımdır ki bu, mesela şakacı olan arkadaşımıza bir gün gereğinden fazla şaka yaptı diye çıkışmak veya arkadaşlığı anlık duygularla sekteye uğratmak değildir. Bu ayrım şudur: O çok şaka yapan ve bazen kırıcı olabilen arkadaşın niyetini bilmek veya hissedebilmektir. O niyet doğrulusunda dozajını kaçırmış da olsa şakanın, niyetini bildiğimiz için tepki göstermemektir bazen. Veya… Kinci olan bir arkadaşa, belli bir zaman sonra yumuşak başlı olmayarak ve bu ayrımın farkına vararak yalancı gülümsemeler dağıtmak yerine, o güler yüzüne rağmen araya duvar örebilmektir. Veya… Gereğinden fazla iyimser oldğunu gözlemlediğimiz bir arkadaşa bazen sert fakat iyi niyetli bir şekilde çıkışımaktır o ayrıma sahip olmak.
Aslında ‘niyet’in ne kadar önemli olduğudur anlatmaya çalıştığım. Niyeti karşı taraf anladıktan veya bildikten sonra, bazen çıkışmak, bağırıp çağırmak da mübahtır; bize yapılan ve kırıcı dahi olsa iyi niyetle yapıldını bildiğimiz şaka da. Hiçbirimiz mükemmel değiliz fakat saf da olmamalıyız. Kavrayabilmeliyiz arkadaşlarımızın karakter özelliklerini ve bize olan bakış açılarını. Niyet noktasında her kminle kesişiyorsa yollarımız, o yoldan sapmamalıyız asla, dediğim gibi, ne yapılan kırıcı şaka döndürmeli bizi o arkadaşlık yolundan ne de yapmacık ama kindar gülümsemeler saflık sapağına itmeli. Her yol niyete çıkmalı.