Ölü insanlar görüyorum…
Karanlıklarda yürüyüp derin sularda gezinenler.Her birinin birer hikayesi var.Birde ortak noktaları…
Pes etmişlik,yılgınlık ve hüzünden bir ceket giyinmiş ölü insanlar.
Acılarını üzerlerinde şeref madalyasıymışçasına taşıyan genç bedenler.
Hayalleri unutulmuş.Bir vesileyle gülüşleri çalınmış yıkılmış kaleler gibi.
Yüksek surları büyük toplarla dövülmüş harap bitap düşmüş.
Ve karanlıgın içinde gezinmeye alışıp güneşi unutan gözlere ait sözler bunlar…
Acıtıyor…
Bazen gülümseyebiliyorum.
Çenemde bir acı şakaklarımdansa gözyaşları süzülüyor.
Muhtemel hatalarımın kaçınılmaz sonuçları.
Herşeyi yapsanda hiçbirşeyi değiştirememek kadar acı ne olabilir ki?
Aymı gökyüzüne bakıp,başka hayatlar yaşamak.
Onda birşeylerini bırakıpta devam etmek kolay mı?
Ölü insanlar görüyorum…
Devam edip gülüşünü kaybedenleri,yada geçmişi düşünüp orda kalanları.
Hangisi daha kolay?
Yazmak acıyı hafifletiyor bazen.
Sadece bazen…
Bir palyaço misali yüzüne bir gülücük çizip çıkıyorsun dışarı.
Hergün…
Hergün aynı.Eve geldiğinde yine eskiyen maskeni tazelemen gerekiyor.
Bazense kimsenin görmediği zamanlarda.Bilhassa geceleri yastığa gözyaşlarını akıtıyorsun.
Tabiki kimsenin umrunda değilsin.Güldürme beni.
Evet.Evet yine tek başınasın.
Ve yarın olmak üzere.Yine boyanmalı suratın gülümsemeyle.Kimse anlamamalı.
Güçlü olmak bu demek değil mi çünkü?
Heryerin acıdığı halde dimdik durabilmek.Bumudur güçlü olmak dedikleri şey?
Ben en güçsüz olanım.Çokta gizleyemiyorum.Maskesi çabuk düşen gülümseyen çocuklardanım.
Uçurtması tellere takılıp hüngür hüngür ağlayanlardan.
Fakat gülümsemek için küçücük bir uçurtma yeten çocuklardan.