Sonsuza kadar yaşamak istediğini söyleyen bir insanın aklından şüphe ederim. Ölüm, hayatı gerçek kılan tek şeydir.
Öleceğimi bilmesem nasıl yaşayabilirdim, bilmiyorum.
Ölümden korkan bir insanın özgürlükten bahsetmesi ne kadar ironik. Her gün karşılaştığımız türden bir saçmalık.
Asıl korkulan ölüm değil, geçiş evresi olmalıdır. Doğmadan önceki durumla, ölümden sonraki durumun herhangi bir farkı olduğunu düşünmemiz için hiçbir sebep yok.
Ölüm, insanları düşürmeden ya da yükseltmeden eşit kılan yegane şeydir. İşte, ”iyi” sıfatı böyle bir kavrama yakışabilir.
Ölümü ”kaybetmek” olarak görmek oldukça saçma. Varlığın temeli acıdır ve çaresi de ölümdür. Akıllı bir insan, hazza doğru gitmez, acıdan kaçınır. Dolayısıyla ölüm kavramını unutarak hayata sarılmak korkunç bir hatadır.
Hiçlik, karşı konulamaz bir özgürlüğü içinde barındırır.
Herhangi bir şeye üzüldüğünüzde ölümü düşünün. Bu, kendinizi iyi hissetmeniz için gereklidir.
İntiharların tümünü aynı şekilde değerlendiremeyiz. Çok zayıf insanların ve çok güçlü insanların intihar edebileceğini düşünüyorum. İkinci sınıfta bulunan bir insana ancak saygı duyulabilir.
Şayet ölüm olmasaydı, üstüne düşünebileceğimiz önemli bir vaziyet kalmazdı. Felsefenin varlığı, ölümün varlığına bağlıdır.
Yakınınızda birisi öldüğünde, asıl üzüldüğünüz kimse ölen kişi değildir. İnsan doğası gereği, o kişiyi kaybettiği için kendine üzülür.
Hayatın bir anlam kazanabilmesi için önce ölüm kavramının sindirilmesi gerekir. Onu yok sayarak yaşanılan hayattan anlam çıkması mümkün değildir.
Herkes yalnız doğdu ve yalnız da ölecek. Hayatında, yalnızlığı tam olarak özümseyememiş bir insanın ölümden korkması oldukça normal bir vaziyettir.
Varlığını sorgulamayan kimseden, ölümü sorgulamasını istemek; emekleyemeyen çocuktan yürümesini istemek gibidir. Varlığını sorgulamadan normal karşılayan kimse, ölüme karşı boş fikirler besleyecektir.
Yedikleriniz, giydikleriniz ve gördükleriniz ölüm taşırlar. İnsanın, bu durumda dahi ölümü unutması, budalalıktan başka bir şeyle açıklanamaz.