“Sanat uzun, hayat kısa” durumunun kardeşi olarak kabul edebileceğimiz bu anksiyete, günlük hayatta yapmak istediklerimizin çok azını yapabildiğimizi de gözler önüne seriyor sanki.
kitapçıda hissedilen kitap çok ömür az anksiyetesi, her biri birbirinden farklı çeşit çeşit ilginç kitabı görünce hissedilen bir anksiyetedir. kısa vadede okuyamayacağınız kadar fazla kitap alarak bastırılmaya çalışılır ama nafiledir. okuyabileceğimiz azami kitap sayısı belli iken vaktimizin ne kadar önemli kısmını okumayarak harcadığımız düşünülünce üzer. burada öz eleştirimi de yapmış olayım.yedinci element
her kitapçıya girişimde bunu yaşıyor, hangi kitabı alacağımı şaşırıyorum. “a-ha o kitap da var, hem de klasik ama ben okumadım? ayyy, en sevdiğim yazar da yeni kitap çıkarmış!!! bu kitabı da çok methediyorlar…” diye dönüp duruyor ama herbirini de okuyacak vaktim olmadığını biliyorum, bazen öyle sinirim bozuluyor ki kitapçı önünden geçmek istemiyorum. yalnız olmadığımı bilmek güzel. tşk.armut agaci
kesinlikle var böyle bir şey. özellikle ankara dost kitabevinde iyice yüzüme vuruyor, neyse elimizden geldiği kadar okuyarak bu durumu aşabiliriz.kendi dugunune gitmeyen kamber
kitapçıdan alınan kitabın evdeki masaya bırakılmasıyla son bulan anksiyete.
kitap alma bağımlılığına sahip kişiler, beni anlarlar. allah kurtarsın yoldaşlar.
çok kitap okumanın kayıtsız şartsız ve tartışılmaz bir şekilde iyi bir eylem olduğu sanrısıyla büyütülmemizden kaynaklandığını düşündüğüm fenomen.
belli bir şey öğrenmeye niyetlenip konu üzerine kitap ve makale bakmaya başlayınca azalır bu anksiyete. “vay amk ne çok yazmışsınız, kim okuyacak lan bu kadar şeyi” fenomenine dönüşür.aparkat hamdi
modern zaman dayatmalarının neden olduğu anksiyete. bir şeyler yapmak zorunda hissetmek, yapmayınca rahatsız olmak. insan ihtiyacı olanı belirleyip onu almalı.
bugün okuduğumuz bildiğimiz bir çok şeye ihtiyacımız yok. çoğuna entelektüel birikim yapma gayesiyle yaklaşıp asıl ihtiyaçlarımızı öteliyoruz ve bunun farkında da değiliz.
bu konuyla ilgili sonra daha detaylı yazacağım.
ultra gereksiz bir anksiyetedir efendim.oyun yapacam
sanırım insanoğlunun öğrenme merakından gelen kaygı. tabi bunun tadına bir kez bakmak gerekir. ölmeden önce ne kadar öğrenirsek, o kadar iyidir düşüncesi. dünyaya bir kez geliyoruz, en azından dolu dolu bir hayatım olur demek için belki. aynısını sinema filmleri için de söyleyebilirim. düşünsenize; kubrick, kurosawa, bergman, tarkovski, hitchcock, tarantino, leone, filmlerini izlemeden ölüyorsunuz. bu; dünyadan bomboş gitmek değil midir?kagemusha
two and a half men’den alan harper gibi kitapçının tam orta yerinde histeri krizi geçirirken bulabilirsiniz kendinizi.
“look at all, look at him they’re mocking me i haven’t read any of them”
tam olarak şöyle
her kitapçıya gittiğimde hissettiğimdir. bundandır her gidişimde manyak gibi kitap alışım. şu an kitaplığımda en göze çarpan yerde 50 den fazla okunmayan kitap olduğunu görünce satın almaya ara verdim şimdilik bir süre… liste yaptım okuyacağım ilk on kitap için.
bir de bunun dergisi, köşe yazarı, takip edilen blogları takip edip okuma vs. de var. bildiğin stres sebebi ancak hayatımdaki en güzel stres.shinegirl
bende daha çok, kitap çok para az şeklinde zuhur eder. fakir her yerde fakir.suskungeveze
gençken daha çok olur. çünkü gençken insana hiçbir şey yeterli gelmez. zaman dahil.
genç. adı üstünde. diyelim, sadece yirmi yılını yaşamış ömrünün ve bunun üç misli daha zamanı var ortalama. ve kitap delisi. kendimden biliyorum. böyleydim. onbin kitabım olur herhalde diye düşünüyordum. onları okuyacağımı düşünüp heyecanlanıyordum. sonra, bir insanın hayatını sırf kitap okumakla geçirse dahi bile bu kadar çok kitap okuyamayacağını anladım. vazgeçtim çok sayıda kitap almaktan. herhalde 1.000 kadar kitabım vardır ve herhalde 700 kadarını okumuşumdur. şimdi hayatın ortasındayken ben, bana deseler ki, artık kitap satılmayacak, bitti, peki derim.
kitaplarım bana yeter ömrümün ikinci yarısında da. okumadıklarımı okurum, severek tekrar tekrar okuduklarımı tekrar tekrar daha okurum. bu bana yeter. gerçekten yeter.zaman sokaklarda kayboluyordu
Final yorumu
her insanın ölümden korkma, ölmeyi istememe sebebi aslında aynıdır. geride bıraktıklarından yoksun olma korkusu. ahmet kaya “baba olamayacağım örneğin” der, kimi evladından kimi aşık olduğu kişiden ayrılmaktan korkar. insan üzerine özlem nedense hep aşılabilir gelmiştir bana. küçüklüğümden beri, annem ne zaman kitap alsa, büyüdüğümde de ben ne zaman kitap alsam, “ya bu kitapları okumadan ölürsem?” diyorumdur mutlaka. paranoya falan değil tabi, her gün düşündüğümden de değil de, ben yokken çıkacak kitapları ve onları okuyacak olanları kıskanmıyor değilim. öbür dünya gibi bir şey varsa umarım kütüphanesi vardır.cok efendi adam