En sevdiğim renk siyahın en siyah tonundan bile daha karanlıktı. Hep kasvetli yerlerde gezmeyi severdim, kasvetli havaları koklamayı. Ruhumu dinlendirmek istediğim zamanlarda karanlık kasvetli odama çekilirdim ve heyecan aradığım zamanlar ise hep kaos ortamlarını seçerdim. Kaosun her anını severdim başlangıcındaki fırtına öncesi sessizliği o sisli puslu havayı, ortasında cereyan eden en karmaşık ve en işin içinden çıkılmaz durumu, bitişi kısaca kaos tek eğlence anlayışımdı. Western filmlerinde mantığım kızılderililerden yana olsa da ruhum her zaman kovboylara özenirdi, sürekli kaos ortamlarında oluşları, bu ortamlarda kaybetmeye en yakın zamanlarda her şeyi bir çırpıda halletmeleri ve sürekli yalnız olmaları ile kendime hep yakın hissederdim zaten kızılderililer gibi kabile hayatını, çoluk çocuğu, sürekli aynı yerde yaşamayı kendime kabul ettirmem mümkün değildi belki de bu yüzden onları sevmiyordum. Clint Eastwood denilen herifin her filmde isimsiz bir yabancı oluşu, sürekli ağzından düşürmediği prosu, bir kasabada birkaç günden fazla kalmayışı, istediği her kadını sanki biri bu işi ayarlıyormuş gibi elde etmesi ve kadınların ona karşı koyamaması, sürekli durmaksızın gitmesi hep yolda olması, karizması, sert bakışları, kısaca her yönü ile beni kendine çeken bir tarafı vardı. Belki serkeşlik içerisinde bohem, özgür ve yolda olarak yaşamanın çekiciliği beni bu tarz filmler ile özdeşleştirmiş ve günün sonunda hep gitmeye yolda olmaya isimsiz bir yabancı olmaya adamıştı.
Ve yalnız hep yalnız…
Akif Gümüşoğlu