Pembe masallardakinden daha çok sevdik birbirimizi. Ne yazık ki sonu birimizin ölümüyle değil aşkın ölümüyle geldi. Oysa aşk ölür sevgi yaşardı öyle değil mi? Değil, değil derdim onu sevmeyi tatmasaydım. Ne yazık ki öyle… Gökyüzünü tattırmıştı bana. Yıldızların güzelliğini, bulutların şehvetini anlamam onu sevmemle başlamıştı. Ah sormayın! Tabii ki beni hiç bırakmayacağını söylemişti, tabii ki de hayallerimiz beraber yaşamak içindi. Beni bırakacağını hissediyordum, biliyordum, lakin tek sorun buna inanmıyor, bunu kabullenemiyor olmamdı. Bir gidene daha yer bulunur elbet ama yerine gelecek kişi artık ondan bir parça gibi olacaktı. Benim içime sindikçe onun dışına sahtelik dolacaktı. Onu ben sevmiştim, benden önceki herkes nasıl kandırdıysa onu, benden sonrakiler de kandıracaktı. Paylaşmak istemediğim tek şeydi kendisi. Bana gökyüzüm derdi; gecem, gündüzüm… İlk defa gökyüzü benimdi. İlk defa geçmiş, gerçekten geçmişti. Umrumda olan tek şey onunla olması gereken geleceğimizdi. İnsan gökyüzü olmadan yaşayamaz ki, buna nasıl cesaret edebilirdi? Tüm gelenler gibi o da gitti. Işık saçan her yıldız gibi asilce söndü aşkımız. Başlayan her şey gibi bittik, tükendik. Onu sevmek gökyüzünü bir nefeste içine çekmek, kucaklamak gibiydi. Ceketinin sol omzundan dökülen yıldızların farkında değildi. Bir başkasıda farketmeyecek, elinin ucuyla silkeleyecekti.
Bilmiyordu ki ben yıldızları tek tek toplar saçlarına serper, alnına dizerdim; aşkı çizerdim..