“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” demiş Wittgenstein. Kavramlar aracılığıyla düşündüğümüzü, zihnimizde oluşan her nesnenin alanını oluşturanın dil olduğuna dikkat çekmiştir haklı olarak. Dili bir metafizik canlı olarak ele aldığımız zaman onun işlevi temel nitelik olarak belirmekte ve etkileşimden daha önemli gözükmektedir. Felsefe yapabilmek soru sorabilmekse eğer, dış dünyamızın sınırsızlığını “sınırlayan” dil bize yeteri kadar yardımcı olamıyor demektir. Buradaki amacım mükemmel anlama ve algılama yetisini arayış değil, sadece nesnel düşünebilmek, nesnel algı gibi tartışma konularına farklı bir bakıştan bakabilmeyi denemektir. Konuyu biraz daha açacak olursak eğer sadece felsefe bağlamında düşündüğümüzde sorduğumuz soruları zihnimizde oluşan kavramlar arasındaki uzlaşma veya çatışmanın sonuçlarının oluşturduğunu görebiliriz. Peki buna bağlı olarak bu eksikliği gidermenin, yani felsefi soruların alanının daha da genişletilebilmesi mümkün müdür?
2 comments
Felsefe olarak soru alanını çoğaltmak yerine cevapları bulan bir felsefe bence gerçek bir felsefedir.Yolu sorularla kaybettirmek yerine direkt yolu göstermesi en doğru olan felsefedir diyorum,vesselam.
Felsefe direkt yolu gösteren, cevap odaklı bir uğraş değil.Nihai sonuç diye birşeye inanmıyorsak(ki ben inanmıyorum) sadece cevaplardan soru doğurtacak egzersizdir.