Otobüsten inmeden önce ”duracak” butonuna basmayı tutku edinmiştik, küçüklük tabi çizgi filmleri bekledik heyecanla, akşamları saat 8’de uyuklardık, uçurtma peşinde, bisiklet üstünde yorulurduk epeyce, bir kenarda uyuyakalırdık öylece…
Gece; Bizim için sadece uyku demekti, bilmezdik gecenin ürkütücülüğünü, sessizliğini. Sabah uyanır, apar topar kahvaltıyla birlikte, atıverirdik kendimizi sokaklara…
Okuduk, çalıştık, büyümeye hayatı öğrenmeye başladık, ağzımız bozuldu, düşüncelerimiz köreldi.
Daltonlara kızardık hep, ama bizde en az bir kez dalton olduk, gönül çaldık, gülüş çaldık. Fakat bu hayattı ve bu yanımıza kalmazdı. Bir Redkit mutlaka çıktı karşımıza.
Aşk: Gölgesinden bile hızlı ele geçirirdi bizi, anlayamadık, kimimizi kalplere tutsak etti, kimimizi toprağa…
Zaten bir zamana engel olamadık, birde aşka.
Evet, hayatımızı karakterle tanımlıyoruz fakat
hayatımızda yer alan karaktersizleri unutmak olmaz.
Bu filmde başrolü hep onlar işgal ediyor asıl; bu iki kelime bile fazla onlara…
Unutulmayanlarda var tabi, unutulmayacaklar.Hayatının yerine koyarsın onları, gelişine bir ömür biçersin gidişini tahmin edemeden.
O nasıl bir gitmektir öyle, nefes alamamanın başka bir lisanda ki anlamı adeta, öyle bir gitmektir işte ve hep beklersin;
O gelecek….
Çok şükür yaşıyoruz, gördüklerimiz göreceklerimizin bir tezi, neler görecek daha bu bedenlerimiz ve bir gün bir yerde Azrail basacak kalbimizin ”duracak” butonuna.
-Seyit Akca