Karşımda oturuyordu sessizce. Hiçbir tedirginlik belirtisi yoktu yüzünde, aslında hiçbir duygu belirtisi de yoktu. Kimbilir belki de soracağım soruları önceden bildiği içindi. Ama yine de içimdeki bu karşı konulmaz isteğe dayanamadım ve ilk sorumu sordum.
– Neden biz? Yani neden bizi kodladınız ?
Önce pis bir tebessüm belirdi yüzünde. Ardından konuşmaya başladı:
– Neden siz mi ? Çünkü siz benim bu işe başladığım ilk zamanlardaki halimsiniz. Kusurlu ve ilkel. O kadar mükemmel bir simülasyon yarattım ki zamanla, ben bile sıkıldım bundan. Herşey kusursuzdu, hatasızdı. Bir zaman sonra bu mükemmellik sıkmaya başladı, monotonlaştı. Ben de biraz heyecan, biraz da deneme olsun diye sizi kodladım. Kendimi sizin simülasyonunuz içerisine en basit, hatalı ve ilk halimle yerleştirdim. Sana bir sır vereyim mi ? Ben sizin ilk ve son halinizim; Adem’im, maymunum ya da bir robotum.
– Deneme derken ?
– Yazdığım en basit kodun yani sizin yapay zekanızın milyon tane olasılıklar arasında nerelere ulaşabileceğini ve neler keşfedebileceğini merak ettim. Ayrıca bir nevi virussünüz, yazdığım simulasyon programındaki güvenlik açıklarını bulmak için sizi yarattım.
– Peki ” Virüs ” ?
– Sizler, yani insan diye adlandırdığım kodlar, ayrıca birer virüssünüz. Kendi içinizde çoğalıyorsunuz. Yaşam simülasyonunun içerisinde daha fazla yer kaplamak için başka yazılımları da yok ediyorsunuz. Daha önce yazdığım hiçbir simülasyonda böyle birşey tecrübe etmedim. Bir birini yok etmek… Bir güvenlik açığı bu ama sadece sizin simülasyonunuza ait bir açıkmış. En sonunda da kendi kendinizi yok edeceksiniz. Yani amacıma ulaşmış olacağım, güvenlik açığını buldum. Bu da sana verdiğim ikinci sır olsun.
– Heyecan dediniz, neyin heyecanı ?
– Daha önce hiçbir programımda eklemediğim bir özellik ekledim size. Adına da “Duygu” dedim. Kendi kendine gelişme özelliğine sahip, yapay zekanızla kimi zaman koordineli biçimde çalışan kimi zamansa kendi zekasını oluşturan bir nevi program içinde program. Çok heyecanlıydım bu konuda, ama zamanla anladım ki bu ” Duygu” kodu en sonunda sizin kendi kendinizi yok etmenize sebep olacak. Ama silmedim, nerelere gidecek görmek istedim açıkçası.
– Efendim neden bazı limitler koydunuz bu ” Yaşam Simülasyonu”na ?
– Limitler mi ? Hahahaha !!! Daha çok ilkel ve basitsiniz. Size ismini ” Hayal ” verdiğim yardımcı bir program verdim. Onu daha çok kulllanmalısınız. Zamanında dünyanın düz olduğunu düşünen ben değildim herhalde.. Ya da uçmanın mümkün olabileceği hiç aklınızdan geçmezdi değil mi ? Arada bir bu programı yani ” Hayal”in gücünü kullanın. Kullananlar da çıktı değil mi ? Fatih Sultan, Edison, Tesla, Kolomb, Steve Jobs gibi.. Sizlerin yapay zekası benim öngördüğümden daha hızlı gelişiyor, ama hala basit ve ilkelsiniz. İsteseniz kendi simülasyonunuzu bile oluşturabilir, bir nevi ölümsüz tanrı olabilirsiniz.. Sadece biraz daha “Hayal” kullanın. Limitler sadece ona ulaşılamadığında limittir. Ve herşeye bir gün ulaşılır.
– Tanrı siz misiniz ?
– Bana birçok isim verdiniz yıllarca; Tanrı, Ra, Allah, God, Dieu. Benden geldiğine, beni anlattığına inandığınız şeyleri okudunuz ama hiç biri beni anlatmıyordu. Sizi, kendinizi anlatıyordu. Bu simülasyonu anlatıyordu ama anlayamadınız. Hala daha da anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Bunu şöyle düşünün, sizin simülasyonunuza zaman içerisinde bazı eklentiler yaptım ve bazı kullanma kitapları gönderdim. Bu kitaplarda ip uçları vardı ama sizler onları dillerini öğrenmenize rağmen hep yanlış okudunuz, bazen kendinize göre yorumlayıp baştan yazdınız. Beni dahi yanlış anlayıp kendinize göre yorumladınız. Aslında burada biraz karmaşıklık söz konusu, bende de sizden biraz var, yani bir nevi haklısınız da, benim bile kafamı karıştırdınız… Bu durum simülasyonunuz içerisinde bazı hata kodlarının ortaya çıkmasına sebep oldu. Ben de sizin bu durumunuza hiç müdahale etmedim etmek istemedim varacağım yeri görmek için. Önceki sorularının birinde dediğim gibi siz bir güvenlik açığısınız, bir virüssünüz. Amacıma ulaştım ve bundan sonraki yazacağım kodlarda sizin gibileri olmayacak. Benim de kafam karışmayacak.