Laiklik laiklik olalı böyle darbe görmedi. Laikliğin dili olsaydı da konuşabilseydi eğer belki kalkıp o hesap sorabilecekti ona dil uzatanlara da laf edenlere de onu ortadan kaldırmak isteyenlere de. Belki onu hor görenlere anlatabilecekti halen korumaya çalıştığı sıcakkanlılığı ile önemini ve gerekliliğini. Ya da susup gülecekti sadece tüm olanlara, tüm öfkesi ve de alaycılığıyla. Ta ki onların da susup anlamsız bakışlarla baktıklarını görene kadar ısrarla susacaktı belki de.
Yıllardır laik beyin ve laik hanımın olup bitenlerden hesap sormak istedikleri vardı elbet.
Mesela neden laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı vardı? Ve hadi dayanılamamış muhafazakar bir ülkede bu yapılmıştı da bu adamlar neden halen din ve devlet işlerini ayıramayıp dini her unsurun üzerinde tutuyorlardı? Verilen fetvaların niteliğine bakılınca kemikleri sızlıyordu laik bey ve hanımın, laik olmaktan utanıyor fakat laik olamayıp laikliğin yanına bile yaklaşamayanlardan utanmaktan da öte korkuyorlardı.
Korkuyorlardı çünkü laik çocuklarına taciz, tecavüz ediliyor, laik çocuklarının bale ve benzeri dans eğitimlerine karışılıyor ve karşı çıkılıyor, laik çocuklarının birbirleri ile oynadıkları oyunlar zina olarak görülüp ayıplanıyordu.
Hele laik hanıma ne demeli. Kendisi laik beyden de daha çok korkuyordu gülmekten, kahkaha atmaktan hele hele kılığından kıyafetinden. 90 yıllık bir laiklik sürecinde her istediğini giymiş, söylemiş ve de rahatça davranmış biri olarak laikliği bozanlar laikliği enkazın altına sokmuş sıkıştırmış daha sonra da laikliği bir güzel temizleyerek, 90 yıllık enkazı da silbaştan yapma hayallerindeydiler.
Bu hayal pembe değil, beyaz değil, mavi değil bildiğin simsiyahtı.
Tıpkı kendileri gibi laik sandıkları daha doğrusu sanmak istedikleri bazı hanımlara dayattıkları siyah çarşaflardan misaliydi. Laik olmak isteyip de laikliği tattırmadıkları sözde laik hanımlara tarihi baştan yazdırarak, onları yaşarken karanlığa gömüyorlardı.
Laik hanımlar o kadar muzdaripti ki artık işte okulda her yerde sözde laik beyefendilerin dayatmaları, ekonomik baskılar, iş bulma endişeleri, güçlü olanın yanında olma ve benzeri sebeplerden dolayı sözde laikliği kabullenmiş ve laikliği tatmışlr ama tadı kursağında kalmış kadınları da hayrete düşürmüşlerdi.
Nice şarkıcı, nice oyuncu, nice manken, nice cahilinden eğitimlisine kadar olan sözde laik hanımlar ya bu sözdeliğe kanıp ya da bu sözdeliği kullanıp laikliğin yüzünü karartırken, nice sözde laik bey ise dindar laiklik uğruna tacizi, tecavüzü meşru görüp, saplantılı fetvalar verip laikliğin gururu ile oynamış, kalitesini bozmuşlardı.
Geriye kala kala tek dişi kalan laiklik kalmıştı.
İyi ki laikliğin dili yoktu da sadece lafı vardı, sadece düşüncesi ve sadece uygulanma temennisi vardı.
Zira laikliğin de dili olsaydı eğer elbet onun da her laik insan gibi diyecek bir iki lafı olacaktı ve dile gelir gelmez kendini sorgulanırken karakolda, hakkını savunur savunmaz da kendini hakaret davasından içeride bulabilirdi.
Yüce rabbimiz bunları bildiğinden asıl laikliği lal etmişti ki dindar laiklere ibretlik olsundu. Ne de olsa sükünet asıl laikler için en büyük erdemdi.
Ece Ergüney-27.04.2016