Türk-Yunan sorunu cumhuriyet tarihinden daha eskidir. Osmanlı zamanında başlayıp Büyük Taarruz ile devam etmiş, kıta sahanlığı problemiyle günümüze kadar gelmiştir. Geçmiş olayları bir yana bırak günümüz Türk-Yunan sorununu ele alalım; Bu sorun en yakın tarihte Kardak olaylarında bir savaş havası oluşturmuş fakat nizami harbe dönüşmeden taraflar uzlaşmıştır. Günümüzde ise savaş çığırtkanlarını bir yana bırakırsak belki de Kardak sorunundan bu yana ilk defa savaş havası oluşmaya başlamıştır. ABD’nin Dedeağaç ve Girit adasına yaptığı askeri yığınaklar Türk tarafını konu hakkında mesai harcamaya yöneltmiştir. İsmi geçen bölgelere yapılan askeri yığınak her ne kadar bir savaş işareti olmasa bile, Yunan-Fransız antlaşması ve bu antlaşmada bulunan olası saldırı durumunda, karşıt devlet NATO bünyesinde bulunsa dahi birlikte karşılık verilecektir. Şeklinde geçen satırlar Yunanistan cephesinin bir hazırlık içinde olduğunu göstermiştir. Türkiye ve Yunanistan askeri açıdan birbirlerine asla denk olmaması ile birlikte, Türkiye’nin ezici üstünlüğü söz konusudur. Bu durumların farkında olan Yunan cephesi özellikle hava kuvvetlerine yüklü yatırımlar yapıp Fransa’dan Dassault Rafale çok yönlü savaş uçakları edinmiş. ABD cephesine ise F-35 uçak programına dâhil olmak istemiştir. Bu dâhiliye gerçekleşmese bile en az bir filo F-35 savaş uçağı almak istediklerini dile getirmiştir. Bu hareketlerinin Türk tarafına karşı hava üstünlüğünü ele geçirmek istemelerinden kaynaklandığı bariz ortadadır. Bu yatırımları bir fiili savaş çıkartmak için kullanmasa dahi, kıta sahanlığını 12 mile çıkartmak ve Kıbrıs adasını tek bir Rum devleti haline getirmek istediklerini Türk tarafına dayatacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri hiçbir tehdit veya baskı altında geri adım atmayacağını her fırsatta göstermiştir. Alınan bu uçakların Türk tarafını baskılamaya yetmeyeceği de malumdur. Yunanistan’ın hiçbir oldubitti şeklinde hareketine göz yumulmayacağı ilgili makamlar tarafından dile getirilmektedir. Hava filoları şuan yakın konumda olan iki ülkenin kara ve donanma gücü kıyaslanamaz seviyededir. Direkt bir savaşa herhangi bir destek olmadan girmek Yunan tarafı için intihar olacağı kamuoyunda sıklıkça dile getirilmektedir. Tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda Ege’nin sularının tekrar ısındığı ve kaynama noktasında olduğu ortadadır. Barışın hâkim olduğu bir dünya temenni etsem dahi, savaş kapıya dayandığında hazırlanmak için çok geç olacaktır. Barış dönemlerini savaşa hazırlık dönemi olarak geçirmek bir zarurettir.