Unutmaya çalışasım bile gelmiyor artık şu yalanları. İnandıklarım yalan çıktı. İnanmadıklarım zaten yalan. Yaşadıklarım gerçek, yaşattıklarım gerçek, yaşadığım gerçek, öleceğim gerçek. İstanbul’u gezmeye gittim orada biri yalan söyledi bana. Edirne’yi tanımaya gittim orada yalan söylendi bana. Kars’a üşümeye gittim orada bile yalan söylediler bana. Yani yalan heryerde. İnandığım herkesten özür dilerim. Amacım sizleri yanıltmak değildi ama yüzünüze karşıda söyleyemezdim ya. Zaten bende size çok yalan söyledim, sizlerde inandınız bana. Mesela geçen biri saati sordu dörde çeyrek var dedim, oysa 13 dakika vardı sadece. Otobüsünü kaçırdı belki de bilmiyorum. Hatta yarım saat önce biri adres sordu bilmiyorum dedim, biliyordum oysa. Ey küçük doğruluğun büyük gölgesi! Sahilde yürüyelim mi biraz? Düş artık peşimizden! Ama incitme bir yerini, dikkat et düşerken. Bilirsin bizler düşünceliyizdir. Of, yine yalan söyledim, tutamadım kendimi. O zaman biz senin peşinden düşelim. Ne dersin? Dikkat etmeyiz merak etme. Acısını hissedelim ki farkına varalım, unutmayalım nasıl bir yokuşu tırmandığımızı. Biz senden çok sıkıldık farkına var artık. Eğlenceli değilsin, güldürmüyorsun. Sana uyanı pişman ettirmediğin tek bir kişi bile yok görmüyor musun? Neyin ısrarı bu? Böyle kalbini kırarım işte. Şimdi git, çalma vaktimizi daha fazla. Bu insanlar daha siyasetle uğraşacak. Dışarıya kendini övecek. Arkasından konuşacağımız düzenbazlar var daha, git artık. Giderken benide mahallenin çıkışında ki Kardeşler Kıraathanesinin oraya bırak. Çok mühim işlerimiz var kahvede.