Bir melodiyle kalbe işlemek ne kolay değil mi? Bir resimle insanlara ulaşabilmek daha az çaba gerektirirmiş gibi… Bir figürle insanları başına toplayabilmek, bir replikle dikkatleri üzerine çekebilmek… Peki bir yazar için her şey bu kadar kolay mı?
Bir yazarın önünde uzun, zorlu ve meşakkatli bir yol vardır. Yazabildiği andan itibaren yazar. Farkında bile olmadan yazar. Sonra kendini anlamaya başlar. Tanrı ona böyle bir şey bahşetmiştir. “Şey” diyorum çünkü çoğu zaman yazmak yetenekten sayılmaz. “Eline kalem alan herkes yazar.” “Ali ata bak.” yazar. “Işık süt iç yazar.” Yazar Allah yazar. İnsanlar yazmakla yazabilmek arasındaki farkı çoğu zaman anlayamaz. Herkes yeteneklerini gururla sergilerken, yazabilen insan kendini hep değersiz hisseder. Çünkü bir yazarın kalbe ulaşması diğerlerininki kadar kolay değildir. Sokakta müzik yapan birisi onu siz istemeseniz de kulağınızdan içeri sokar. Bir ressam doğru yere asarsa tablosunu size ulaşır. Bir figürle çeker kendine sizi bir dansçı. Yazarın elinde ne çalacak aleti var ne de gözlerinizi şenlendirecek boyaları… Onun bir kalemi var. Bir şiir de ancak kalbi deler geçer. Bir yazar ancak okursanız dizeleriyle sızabilir kalbinize. Oysa insanlar üşengeç, insanlar iki satır şiir okumaktan aciz, insanlar tuhaf… “Şiir karın doyurmaz.” “Şiir aptal insan işi.” “Kadınlar şiir yazmaz, kadınlara şiir yazılır.” Karnı doysun isteyen kim ki? Ulaşmak ister bir yazar. Hissettiklerini hissettirebilmek, yazdıklarıyla anılabilmek, okunmak ister. Hem sen o küçücük dizenin altında yatan derin anlamı anlamayacak kadar aptalsan bırak şiir aptal işi kalsın. Böyle daha güzel… Kadın neden şiir yazmıyormuş? Elinin hamuru ile buna da mı bulaşmasın(!) Bırakın da kendini aldatan kocasını yazsın, öpmeye doyamadığı çocuklarını yazsın, kırgın bedenini ve ruhunu yazsın, çocukken aşık olduğu o mavi gözlü çocuğu yazsın, sancılarını, haykırışlarını, nefretini… Lafa gelince çok duygusal olan biz değil miyiz? Ya birden fazla duyguyu bir arada yaşayabilen? Rahat bırakın kadını da yazsın. Nice güzel kadınları harcadınız. Nice güzel insanları harcadınız siz sevgili editörler, saygıdeğer yayınevleri… Elleriniz kanlı değil mi şimdi sizin? Tek derdi yazmak olan insanları neden buluşturmadınız zaten bir avuç olan okuyucuyla?
Bir yazar yazsa olmaz yazmasa olmaz. Yetenekten çok lanet işi bu. İçinde dolaşan karanlık içerde onu kemirir, dışarı çıktığında ise kağıdı. Okunmamak ağır ve acı. Belki beğenilmese bu kadar acıtmaz bir yazarın canını ama kimseye değemeden yitip gitmek var ya bu dünyadan yüreğini kavuran o işte bir yazarın. Tutturmuşsunuz bir tekel bütün edebiyat onun üzerinde dönüp duruyor. Nice genç insanlar var ulaşamıyor kimseye… Tıpkı eskiden de olduğu gibi. Şiir dinletileri falan da öyle çok sık yapılmıyor artık. Hem artık daktilo da yok. Boş verin bunları da okuyun. Uzun diye kestirip atmayın size dokunmak isteyen birinin size ulaşma yolunu. Okuyun ki umut olun. Beğenmeyebilirsiniz yine de okuyun. Öyle çok satanları falan okumayın. Henüz yeşerememiş insanları okuyun, fanzinleri, takipçisi olmayan blogları… Bizi bu hayattayken fark edin. Çirkin yazsak da fark edin.