Bir süvarinin, kılıcıyla çadır brandasını ortadan ikiye ayırması gibi, bir film sahnesinin son bulup başka bir sahneye geçmesi gibiydi yaşadıkları. Mekan değişikliğine uğramıştı ve bu ilk değildi. Gündüzden geceye bir anda geçmişti, geçmişten geleceğe geçip, gelecekten geçmişe geldiği gibi. Aptalca bir gülümseme takındı yüzüne istemsizce, o şok geçiriyordu.
- Yalnızlık- Daha demin beni sevdiğini söyleyip duruyordun, susmuyordun, şimdide yokmuşum gibi mi davranıyorsun ? Resmen dalga geçiyorsun, görüşmemek üzere.
Dedi ve uzun, dar sokakta gözden kaybolup gitti.
Ekrem donakalmıştı, ne yalnızlığın gitmesi ne de başka bir şey sorularına yanıt olabilirdi. Delirdiğini düşünmeye başlamıştı, zira o güne kadar yaşadıkları da bir hayal olabilirdi ve gerçekten orada da olmayabilirdi. Düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan bu durum silsilesi dahada karmaşıklaşıyordu. Ekrem elini birden ceplerine götürdü, telefonunu arıyordu, ancak bulamadı. Titreyen vücudu bir az olsun durulmuştu ki, hemen küçük adımlarla telefonunu unuttuğunu düşündüğü kafeye doğru ilerlemeye başladı. Kafeye girdiğinde direkt olarak oturdukları masaya yöneldi, ne var ki telefonu orada da yoktu. Kasaya, diye tekrarladı kendi kendine, kafasını bir sağa bir sola çeviriyordu ve vücudu yeniden şiddetli bir şekilde titreyip, duruldu. Kasaya gider gitmez durumu anlattı, kasadaki kadın, ekremi tanıyınca alt çekmeceden telefonu çıkartıp uzattı. Bir tek kelime dahi etmeden, elinden geldiğince hızlı bir şekilde dışarı çıkıp telefonu açtı ve rehberden sedatı bulup telefonu kulağına götürdü. Sedat telefonu açmamıştı ardından iki defa daha aradı, ancak sedat sanki inatla telefonu açmıyordu. Genç adam hemen yol kenarındaki taksi durağına ilerledi ama hiç taksi yoktu, duraktaki görevliye acilen bir taksiye ihtiyacı olduğunu söylediğinde görevli, telsiz telefondan boştaki en yakın taksinin durağa gelmesini bildirdi ve ekreme: şimdi gelir şuradaki bankta oturup bekleyebilirsiniz, dedi. Ekrem, bankta oturmuş taksiyi bekliyordu ki, telefonu çalmaya başladı. Arayanın sedat olduğunu görünce derin bir nefes aldı ve telefonu açtı:
- Alo, sedat hemen buluşmamız lazım hemde hemen. Beni bıraktığın kafenin oraya gel acilen.
- Ne kafesinden bahsediyorsun ? Hem sen onca zaman sonra beni niye arıyorsun ki ?
- Asıl sen neden bahsediyorsun sedat ? Hadisene saçma sapan konuşmayı bırak da çık gel hemen konuşmamız lazım.
- Bak ekrem seni kırmak istemiyorum ama şunu unuttuysan hatırlatayım, benimle küsmüştün hatırladın mı ? Güya senin babanın ölümünde babamın parmağı varmış diye yaptın bunu ve cenazede babama saldırmaya kalktın. Sen, o büyük şirketi dağattın ve bir sürü kişi işsiz kaldı.
- Dur bir dakika, sen ne saçmalıyorsun ben babamla bugün konuşt…
Ekremin Babası Rüstem Beyin Cenaze Günü
Cenazeye gitmeden önce Zehranın yatak odasında.
- Ekremin Annesi Zehra – Eminim oğlum elbette eminim, senin o çok sevdiğin arkadaşın sedatın pis babasının bu işte parmağı olduğundan kesinlikle eminim. Kıydılar rüstemime, hemde hiç acımadan, oysa baban onları çok seviyordu. Sevgisini suistimal ettiler, sırf biraz daha para için. Ama ben senin gözlerini açacağım aslan oğlum.
- Ekrem – Anne yalvarırım dert etme artık, zaten ben kendi acıma dayanamıyorum birde sen böyle davranma lütfen.
- Zehra – Nasıl dert etmem oğlum ! Şirketi senin yönetmeni istiyorlar, çünkü sedat senin en iyi arkadaşın ve onlar böylece seni yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. Ah oğlum onlar ne uyanık bir ailedir ah bir bilsen.
- Ekrem – Sen gerçekten böylemi düşünüyorsun anne ? Cesur amca mı yaptı dersin, yani beni kullanabileceklerini düşünüyor olabilirler mi ?
- Zehra – Bundan eminim oğlum, seni kolay lokma olarak gördüklerini biliyorum. O pis adam, babana sürekli artık dinlenmesini ve şirketin başına senin geçmen gerektiğini söyleyip duruyordu.
- Ekrem- Sana inanıyorum anne ama kabullenemiyorum yani bunu nasıl yaparlar.
- Zehra – Bazı insanlar para için her şeyi yapar oğlum. Bizim gözlerimizi dört açmamız lazım artık.
Odanın kapısı çalar. Tık tık tık..
- Hizmetçi – Şimdi çıkmazsak yetişemeyebiliriz efendim.
- Zehra – Tamam, geliyoruz.
Cenaze çok kalabalıktı, başsağlığı dilemeye gelenlerin yoğunluğu ekrem ve annesini yorgun düşürmüştü. Ancak cenazenin dağılmasına yakın ekrem, annesinin söylediklerini kafasında büyütmeye başladı ve bu onu çok huzursuz etmişti. Sedatı ve babası cesuru izliyordu, onlar eve dönmek için arabalarına doğru gidiyorlardı, ancak ekrem bir şeyler yapması gerektiğini düşündü ve kalkıp onlara doğru ilerledi. Tam yanlarına gittiğinde:
- Ekrem – Babamı sen öldürdün aşağılık herif, diyerek cesurun üzerine atladı.
- Cesur – Oğlum ne yapıyorsun, kendine gel. Üzgün olduğunu biliyorum ama bu yaptığına haddi aşmak derler.
- Sedat – Bunu bir daha yapma yoksa dostluğumuzu hiçe sayarım ekrem bilmiş ol.
- Ekrem – Defolun, defolun.
- Zehra – Oğlum ne yapıyorsun, onların cezalarını bu şekilde veremezsin. Hadi eve gidiyoruz.
Ekrem, sedat ile telefonda konuşurken olanları bir anda hatırlamıştı.
Bankta öylece oturarak neler olup bittiğine akıl sır erdirmeye çalışan ekrem, beklediği taksi gelince hemen atlayıp evi tarif etti ve şöförden acele etmesini istedi. Eve vardığı gibi parayı şöföre uzatıp üstünü beklemeden çabucak arabadan inip koşar adımlarla eve yürüdü. Eve girdiğinde, annesinin odasına ilerleyip kapıyı açınca annesinin uyuduğunu gördü. Hiç yapmak istemese de uyandırmaya mecbur hissetti annesini, sonra kollarında hüngür hüngür ağlamaya başladı.
- Ne oldu evladım, bu halin ne böyle, neden ağlıyorsun, başına bir şey mi geldi ?
- Sadece.. çok korkunç şeyler anne, tüylerimi ürperten olaylar yaşıyorum. Ve ne oldukları hakkında en ufak bir bilgim dahi yok.
- Seni böyle üzen her neyse bana anlatabilirsin oğlum, gel hadi salona geçelim.
- Hayır anne tek bir adım bile atmak istemiyorum. Yalnızca sana sarılıp ağlamak istiyorum.
- Tamam ama böyle olmaz ki oğlum. Derdini anlatmalısın ki elimden bir şey gelsin.
- Pekala anne ama delirdiğimi düşünmeyeceksin tamam mı ?
- Ben senin annenim illaki bir çözüm yolu bulurum.
- Babam öldü mü anne ?
- Bu nasıl soru oğlum ? Üzerinden altı ay geçti.
- Yani öldü mü demek istiyorsun ?
- Sende biliyorsun ki öldü oğlum hem bu benimde canımı yakıyor.
- Bende üzgünüm, ancak dün babamdan izin alıp evden çıktığımı hatırlıyorum, arkadaşımın arabasıyla beni kafeye bıraktığını. Ama bunların hiç birisi olmamış anne oraya yalnız başıma gitmişim, ben gerçekle hayali birbirine karıştırıyorum anne.
Anne ? Anne ?
Ekrem yastığa sarılmış olarak yatakta kendi kendisine konuşurken hastahanenin görevlisi:
- İlaç saati herkes büyük salona geçsin.
Ekrem korkunun vücuduna yayılışını hissederken kafasını yastığa gömer ve diğer hastalarında sesini duymaya başlayınca bu gerçeklik adeta hançer gibi kalbine saplanır.
- Ekrem – Yoksa bu da mı bir hayal, yoksa ben burada mı gördüm tüm o hayalleri ? Allahım yardım et.
- Görevli – Ekrem, annen ziyarete gelmiş ama önce ilaçlarını içmelisin.
Hastanenin Bahçesinde Ziyaret
Bu sefer gerçekten, deliler gibi son bulmuş bir hasretle sarılır annesine, ekrem.
- Zehra – Benim canım oğlum merak etme sakın, bir haftaya tedavin sonuçlanacak ve eve döneceksin.
- Ben neden buradayım anne ?
- Senin burada olmanın nedeni evimize getirdiğin o kadın.