Eslotes, mabais sarayına çıkarken hayli yorulmuştu, zira o, bir diyabet hastasıydı, ayrıca merdivenlerin oldukça fazla basamağı vardı . Üç kısımdan oluşan merdivenleri birbirinden ayıran yokuşlara, belli aralıklarla yerleştirilmiş çeşitli hayvan figürlerinde heykeller vardı. Göze en cezbedici gelen ise kuşkusuz, kanatlarını ve bir pençesini kaldırmış olan kartal heykeliydi. Ve işte son basamak ve işte karşısında o görkemli mabais sarayı. Estoles, kapıdaki nöbetçileri selamlayarak meşe kaplamalı kapıdan içeriye girdi. Şehrin ileri gelenlerinin gençlerine ders vermek için sınıfına doğru yürüyorken yine o kokuyu aldı. Koridorları saran o koku onu hep mest ederdi: çam ve kehribarın o eşsiz rayihası. İç ferahlatan bir serayı andıran sarayın orta bahçesi estoles’in sınıfından rahatça görülebiliyordu. 11 öğrenciye göre oldukça geniş bir sınıfa sahipti ve o, bir öğretmenden ziyade bir yönlendiriciydi. Diğer öğreticilere kıyasla estoles’in en iyisi olduğunu tüm saray meclisi bilirdi. Sınıfın en kabiliyetsizi olan köse handres bile, estoles’in kendine has ‘düşünce irdeleme’ tekniğiyle öteki sınıflardaki öğrencileri geride bırakmıştı.
Estoles, gençlere dışarısı hakkında son bir kaç husustan bahsediyorken bir an duraksadı, bu duraksamaları estoles’i tanıyan herkes bilirdi. Ara ara dalıp gidiyor olması, öğrencilerine göre çok havalıydı. Aklına gençliği gelmişti estoles’in, gençken tevisra ile geçirdiği o güzel vakitler. Ama tevisra’nın son yıllardaki akıl almaz değişimi onu çok korkutmuştu, fakat elinden hiç bir şey gelmezdi. Sonra yine durdu estelos, bu sefer kendisini kıskıvrak yakalayan sinsi bitkinlik hallerini düşündü ve annesinin bu hastalıktaki rolünü. Diyabetten çok çekmişti estoles, hatta öyle günler olmuştu ki ona ölümü arzulatmıştı.
O gün günlerden salıydı. Eğitimlerini tamamlamalarına yarım yıl kalmış olan öğrencilerini her zaman dışarıya çıkarırdı estoles. Pazar günü babasının ilk evliliğinden olan oğlu imparator tevisra’dan kopardığı özel izin sayesinde, öğrencileriyle birlikte Sotrak’ın batı kapısından dışarıya çıkacaktı ve beraberlerinde bir tek asker dahi gelmeyecekti. Bu estoles için bir gururdu, onore ediciydi. En nihayetinde Sotrak dan dışarıya adım attıklarında, durgun suya düşen bir damlanın halkalar halinde yayılıp anbean durulması gibi, tebessüm yayılıp geçti birer birer mimiklerinden. Belki estoles defalarca solumuştu ama öğrencileri, ilk defa gerçek tebessümü soludular.
Sotrak şehri cam fanus’un içinde gibiydi ve elbette teknolojinin tüm nimetleri Tevisra’nın keyfine göre kullanılıyordu. Zaten aksi mümkün olamazdı. Güneydeki piramitlerden Sotrak’a yüklü miktarda enerji tahsis ediliyordu, geri kalanı ise Tevisra’nın gelecek projeleri için depolanıyordu. O, gaddar bir imparatordu ve bunu kendisi de çok iyi biliyordu ama bunu değiştiremezdi. Gaddarlığının nedenini, babasının yaptığı eziyetlere bağlaması onu haklı çıkarmazdı. Aptalca saplantıları yüzünden eli kolu bağlı kitlelere zalimce hükmediyordu. Ancak kader de onun için hükmünü vermişti, yalnızca bilinmiyordu. Nitekim kader böyle işlerdi, sessizce ve kusursuz. Her daim gizemini koruyan hüküm er ya da geç Tevisra’ya ulaşacaktı.
Estoles ve öğrencileri gerçek dünyaya göre kıyaslanamayacak derecede serin olan Sotrak şehrinden dışarıya çıktıklarında, hava her zamanki sıcaklığını muhafaza ediyordu. Onları, sıcağın mayıştırıcı etkisinden koruyan özel kıyafetleri sayesinde rahat edeceklerdi.
Devamı Gelecek…