Yüreğimdeki Kentsel Dönüşüm/Kayıp İlanı Verilen Bendeniz.
Sıfatlardan bir sıfat seçtim ve dedim ki: “Her yürek aslında bir şehirdir.” Evet, yolları, mahalleleri, belki denize kıyısı olan, belki bir bozkır meskeni… Fakat bu şehrin fiziki bir karşılığı yoktur. Misal biri kalkıp, benim yüreğim İstanbul’dur, demiş olsa bu anlayışa göre abes olurdu. Çünkü yürek şehri; özgüdür, bireyseldir ve mahremdir. Zira biz; sevdiğimiz mekânlar ve anlardan, sadece selam verdiğimiz insanlara kadar bize dair ne varsa bir şekilde onun içinde taşırız. Zaman zaman kimi insanları yüreğimizden çıkardığımızı düşünürüz, oysa bu bir yanılgıdır. O insan gerçekte sadece hayatımızdan çıkmıştır; yürek şehrindeyse şehrin merkezinden taşraya taşınmıştır. Zaten yürek şehri köyden kente göç sorunun kıskacındadır, nüfusu hiç azalmaz.
Şehrin aynı sokağında bir Anadolu kahvehanesiyle, bir Avrupa şehrinin parkını buluşturabiliriz. Bazımızın şehri bolca yeşildir, bazımızın ki düpedüz takım elbiselilere teslim. Kimi şehirler düzen takıntısı arkasına mükemmeliyetçiliğini, kimisi keşmekeşinin arkasına tutkusunu saklar. Ne şehirler vardır kışı sert geçer, ne şehirler de vardır ki baharı tuttu mu bırakmaz. Nicesi lale şehri diye bilinir, nicesi de gülleriyle beraber dikenleriyle nam salmıştır. Bazılarında gökyüzü, kibir emaresi gökdelenler tarafından, hançerlenmiştir, o şehirlerde bu yüzden gökyüzü yoktur. Kimi de vardır kubbeye olan düşkünlüğünden tanınır. Öyle şehirler vardır, kubbeyle gökdelenin duvarları bitişiktir. Görüyorsunuz, mimarileri ve karakterleri çok değişir yürek şehirlerinin. Dedim ya, özgüdür ve bireyseldir. Yani yedi milyar seçenek var, tasnif etmek kolay değil.
Pekâlâ, kimler yaşar bu şehirde, sakinleri kimdir? Öyle ya, bir de yaşayanı olmanı şehir dediğinin. Şehrimizde hayatımıza girmiş herkes yaşar. Kıymetlerine göre nefes alacak yer bulurlar ille ki. Mesela biri monoton bir sitede kimseye görünmeden yaşar, öteki kibrin timsali gökdelenin en üst katında; kimisi şehri ayaklar altına alan bir manzarada enfes bir köşkte, kimisi boğaza nazır bir villada… Hele öyleleri vardır ki; kaçak kat çıkmaya, gecekondulaşmaya çalışır, uğraştırır bizi. Oysa orada ve hayatımızda kalacak sebepleri kendi elleriyle tüketmişlerdir. Nitekim kentsel dönüşüme yenilip kuytu köşeye çeker giderler.
Her şey tamam da, bu şehrin sahibi olarak, biz nerede yaşarız? En muhteşem yerinde mi, merkezinde mi yahut? Hayır, bir ara sokakta, kimsesiz bir evde tek başına hatırlanmayı bekleriz. Hatırlayacak olansa bizzat kendimiziz. Öyle ya, hayat insana aslında kim olduğunu öylesine unutturabiliyor ki, ben kimdim, diye düşünüyoruz. An gelir kader tecelli eder, yürek şehrine zamansız gelen bir turist, bizim kimsesiz halde hatırlanmayı beklediğimiz eve rastgelir, bizi bize hatırlatır. Doğru tahmin ettin, artık o turist de şehrimizin hatırı sayılır sakini olacaktır. Unutmadan elbette hayır, kim turist olur kim gecekonducu ağzımdan laf alamazsın; bu herkesin kendi iç meselesi.
Mevsimler gelir, mevsimler geçer böylece. Yaz kışa, kış yaza döner. Hatırlanmayı bekleyen ille, ya hatırlanır ya hatırlatılır. Bu yüzden insan şunu bilmeli, her insanın yüreği bir şehir. Başkasının yüreğinin sokaklarında öyle hoyratça zararlar vererek, kapkaçlar yaparak yaşayamayız. Onu viran eyleyemeyiz.
Hatırlanmayı bekleyenlerin kendini hatırlaması, zaten kendini bilenlerin hiç unutmaması duasıyla…