G. normal insanlardan farklıydı. Her sabah alarmının çalmasına 13 salise kala uyanır, alarmı kapatır ve kafasından o güne ait bir görüş oluşturmuş olurdu. O günün görüşünün hayatını bu kadar etkileyeceğinden habersizdi. Dün gece okuyup uyumuş olduğu Ömer Hayyam rubaisinden etkilendiği kesindi:
“Ben düşündükçe var bu dünya, ben yok o da yok.”
Yoksa kim sabahın bir köründe tekbenci düşünceyle uyanıp “Var olmak algılanmış olmaktır.” sözünü ortaya atardı ki?
Çevresinde yakın ilişki kurduğu pek kimse yoktu. İnsanları uzaktan çaktırmadan izler, hareketlerini çözüp belirlemeye çalışırdı. Çoğu zaman da tahmin ettiği şeyler meydana gelirdi. Bu durum sadece insan davranışlarını tahmin etmeyle de sınırlı değildi. Bir süre sonra olan tüm bu olayları, eğer gerçekten konsantre olabilirse düşünce gücüyle kendisinin gerçekleştirdiğine inanmaya başladı. Kafasının çok dağınık olduğu bir gün “Keşke yağmur dinse de güneş çıkıp şu kafamdaki karışıklıklara son verse.” der demez yağmurun dinip güneşin çıkması, bu inancını etkileyen olaylardan sadece biridir.
İşte “Var olmak algılanmaktır.” düşüncesiyle uyandığı gün bu örnekler de zihninde vardı. Aslında kendisine güveni olmayan G.’nin, çevresinde kimse olmamasının sebebi de buydu. Ama dediğim gibi bugün farklıydı.
Tez konusu hazırdı. Bütün gün ayak işlerini yaptığı hocasına “Aforizma dediğin böyle olur!” demeye hazırlamıştı, kendisini bir büyük filozof gibi hisseden G.
Lise mezuniyetinden kalma tek takım elbisesi olan siyahları geçirdi üstüne. Okula girdiği gibi hocasıyla karşılaşması bir oldu. Buna çok sevindi. Çünkü çok yoğun bir kadındı, aranıldığı zaman hemen bulunması mümkün olmayan biriydi. Bu sebepten dolayı hemen konuya girdi. Meymenetsiz hocasının Uçan Spagetti Canavarı misali “Tanrı’ nın olmadığını kanıtla” gibi bir söz çıktı ağzından.
Olayı tamamen farklı anlamıştı ya da öyle anlamak işine gelmişti. G. aslında bu sözle Tanrı’ nın vurgusunu yapmıştı, herkesin var olma sebebi olan Tanrı’ nın. Ama bu görüş mahkemeye “Algılayamadığım şey ‘benim için’ yoktur.” şeklinde aktarılmıştı.
Yıl 2014, Berkeley’ nin 1712 yılında ortaya attığı bu görüş, çözümsüz bir şekilde mahkemede hala devam etmektedir.