Işıklar çoktan sönmüştü evlerde. Genç adam kadehine biraz daha şarap doldurdu karanlık gecede. Kanepeye oturdu elindeki kadehle. Kendisine eşlik edecek bir ruh aradı, oysa aradığını uzun zaman önce kendi yollamıştı sözleriyle. Hatırladı, canı yandı. Bir yudum daha içti şaraptan, kendisi gibi o da yıllanmıştı.
Usulca bir şey değdi bacaklarına, sevgi dilenen ve sevgi vermeye çalışan bir şey. Alışmıştı artık adam buna, ne de olsa hayatındaki tek kadındı o. Usulca kanepeye aldı onu da, yeşil gözleri kendisine bakarken başını okşamaya başladı. Sevmeye ihtiyacı vardı; oysa sevmeyi yıllar önce bırakmıştı. Sevdiği kadını sebepsizce yollarken yemin etmişti bir daha sevmemeye. Aklına geldi o sözler, gülümsedi. Aptallığına, toyluğuna, mahvettiği bir hayata gülümsedi. Küfür gibiydi bu gülümseme.
Kendine olan ilginin bitmiş olduğunu fark etti adamın dizlerinin üzerindeki kadın, gerindi ve aşağıya indi. “Sen de git bakalım” dedi adam biraz önce sevilmek için yanından ayrılmayan kedisine. “Biraz daha şaraba ihtiyacım var” diye geçirdi içinden, çevresinden daha karanlık ruhuna yolculuk yaparken…
Merve YILMAZBİLEK