Eli kalem tutması gerekirken
Mendille dolu poşeti tutuyor
Üşümüş elleriyle Ali.
Kış vuruyor yüzüne soğuğu,
Burnu akıyor,çocuk işte.
Ama elindeki mendillere yanaşmıyor,
Koluna siliyor burnunu.
Hayat bunu gerektirmiş,
Bu kaderi sermiş
Daha çok uzun olan yoluna.
Belki de tahriş olmuş burnu
Yumuşak bir peçeteyi düşlüyor bazen.
Ama Ali biliyor,o peçeteler satmak için.
Geçen gün yolda gördüm Ali’yi.
Bir elinin altında peçete dolu poşeti,
Diğer elinin altında bir kedi
Kediyi seviyordu Ali,okşuyordu.
Belki de sadece kendisinin arzuladığı sevgiyi
Ona gösteriyordu.
Kimse görmesin diye bu sevgi gösterisini
Korkuyordu.
Çünkü Ali’ye daha çok küçükken
Büyümek öğretilmişti.
Sevgi nedir,bilmezdi
Küçüktü Ali,
Ama öyle okulda öğretildiği gibi
Topu atmazdı Ali,ip atlamazdı.
Mendil satardı işte,
Yanlış öğretmişlerdi.
Çocuk olmak elinden alınmıştı,
Uzaklardan gelmişti,yabancıydı.
Bazen ona acıyan gözlerle bakarlardı
Bazen de kızgın bir çift gözle.
Ne günaydını hak ederdi
Ne de adı merak edilirdi.
Bazen birkaçı mendil için para bırakırdı önüne
Ali uzatırdı mendili isli elleriyle
‘Yok istemez’diyip gölgeleri uzardı asfaltta
Kimse adını sormazdı Ali’nin,kimse yaşını,
Büyüyünce ne olmak istediğini,hayallerini.
Sanırlardı ki hayal edemez böyle çocuklar
Bilmezlerdi ki bir sıcak yatak için
Ne düşlerle uykuya dalmışlardır
Bir kaldırım taşında.
İşte Ali’yi bir kediyi severken gördüm yolun kıyısında,
Duraksadım
Birkaç metre öteden izledim Ali’yi.
O kediyi severken ilk defa çocuktu Ali.
Nasırlıydı elleri,yumuşaktı dokunuşları.
Sonra kafasını kaldırdı,
Dünyaya baktı
Dudakları büzüldü Ali’nin
Bi buruklaştı.
Belki de kızdı şu kedi kadar
Sevgi görmediği için,
Sadece kuyruklu siyah bir kedi olmadığı için.
Bu sefer sadece akan burnunu değil
Gözünden süzülen bir damla yaşı da
Koluna sildi.
Sonra yürüyüp gitti
Elinde mendil poşeti
Yüreğinde dünyanın yükü.