Bölüm 9: Dondurmacı Veysel!
Mazlum, Cumali’nin okulda rahat etmesi için kolları sıvadı. Cumali’yi de yanına alıp sahile geldi. Minibüsü park edip aşağı indiler.
Yolcu 1:
“Ulan, her maceranıza bizi de katmak zorunda mısınız?”
Mazlum:
“Dur be abi! Bir arkadaşı görüp geleceğiz?”
Yolcu 2:
“Yolu karşılıyorsun zaten! Bari yemeğimizi de ver, sana çalışalım!”
Mazlum:
“Tamam! Size bir kilo dondurma getireceğim.”
Yolcu 3:
“Ben külâhta istiyorum, yalamalı! Üstüne de Hindistan cevizi!”
Mazlum:
“Getireceğim! Siz şimdi sessizce oturun hemen geleceğiz!”
Deniz kenarına indiler. Baharın gelişiyle gençler; yürüyüş yapıyor, arkadaşlarıyla çimlere yayılıyordu. Mazlum:
“Veysel ‘Hayvanseverler’ in kurucusudur! Senin işini bir tek o hâlleder.”
Cumali:
“Gruba adım atayım, gerisi bende!”
Dondurmacıya yaklaştılar. Tezgâh hoparlöründen slogan duyuldu:
“Hanımlar, beyler! Buyurun, toplarımı yalayın!”
Ortalık bir anda karıştı. Müşteriler, tezgâhın üzerinden Veysel’in üzerine atladı!
Toz duman dağılınca manzara daha net görünüyordu.
Kadın müşteri:
“Bu mahallenin bir namusu var ulan!” Erkek müşteri, kalçasına bir şaplak attı:
“Aynen öyle yavrum!”
Kalabalık dağıldı. İki arkadaş Veysel’in yardımına koştu.
“Geçmiş olsun! Var mı bir şeyin?”
Veysel:
“Mazlum! İyiyim, iyiyim. Çok şükür bu sefer de atlattık.”
Cumali:
“Niye bu kadar öfkelendiler ki?” Veysel’i sandalyeye oturttular.
“Bu slogan başımın belâsı! Her on dakikada bir çalar. Patronda inat etti değiştirmiyor.”
Mazlum:
“Her işin riski vardır!”
“Ee, beni boş verin de hâyırdır, sizi hangi rüzgâr attı?”
Mazlum:
“Bu arkadaşım Cumali! Aftan yararlanıp geldi. Ama okuldakiler yüzünden bir türlü rahat edemedi. Özellikle de senin hayvancılardan çekiniyor. Vaktin varsa bize bir yol göster!”
Veysel:
“Bak Cumali! Önceleri pek grup sayılmazdık. Yavaştan üyeler seçtik. Buluşmalar, sohbetler derken grup kendiliğinden kuruldu. Bir isim verdik. Bir de flama seçtik. O hafta; hazırlıklarımızı tamamlayıp ilk yürüyüşümüzü yapacaktık…”
Kız çocuğu:
“Dondurma alabilir miyim?”
“Tabi, hemen vereyim! Ne’li olsun?
“Çokolatlı!”
“Tamam, ne kadarlık istiyorsun?”
“Bu kadarlık?” Tezgâha beş lira bıraktı.
Parayı aldı, külâhı kıza uzattı. Kız dondurmayı alıp koştu. Veysel, bankta oturan annesine baş selâmı verdi. Annesi de gülümsedi.
“…Ne diyorduk? Üyeler; sağda, solda bulduğu kediyi, köpeği yanlarında getirecekti. Ben de ayıptır söylemesi yaptığım işlerin akılda kalmasını isterim. Yürüyüşe iki pitbull, bir yılan, bir de timsah getirdim!”
Mazlum:
“Maksat çeşit olsun! Hem zengin gösterir.”
“Tabi oğlum! Gruptakiler homurdanmaya başladı. Dedim bunlar hayvan değil mi? P.ç mi bunlar?” Cumali:
“Irkçılık resmen!”
“Hay yaşa! Bunlar duygusal hayvan tabi. Sinirlendiğimi hissedince daldılar bizimkilerin arasına! Kiminin kolu, kiminin bacağı ağızlarında sallanıyordu!”
Cumali:
“Nasıl dondurmacı oldun peki?”
Veysel:
“İş aradım, bulamadım. Buralarda ‘diplomaya iş’ yok! Sonra gezinirken burayı gördüm. ‘Güçlü, kuvvetli’ birini arıyorlardı. Bende başvurdum.”
Cumali:
“Allah kolaylık versin! Senin gruba girmenin bir taktiği var mı peki?”
“Grup, benden sonra Erasmus’a girmiş. Nasran ile Link’i görmüşsündür. Ona bir şey diyemem! Ama geleceğini söylerim. Artık gerisi sana kalmış.”
Cumali:
“Eyvallah! Biz kaçalım o zaman.”
Mazlum:
“Bize karışık bir kilo dondurma yapsana! Yanına külâh da koy.”
“Tabi!”
Tezgâhın altından plastik paket çıkardı. Vanilya, çikolata, çilek… Güzelce ambalajladı, külâhları üstüne koydu. İki külâha da ikişer top koydu:
“Bunlar da sizin! Müessesemizin ikramı.”
Cumali:
“Kesene bereket! Hadi kolay gelsin!”
“Yine bekleriz!”
İki arkadaş, minibüsü bıraktıkları yere yollandı. Hoparlörün çalışırken çıkardığı cızırtı duyuldu
“Hanımlar, beyler! Buyurun, toplarımı yalayın!”
Ortalık yine toza bulanıyordu!
—Sonraki Bölüm—
‘Meliha!’
Yasin Numan Yılmaz