Bazen en çok istediğim şeydi bilmediğim bir gezegenin bilmediğim bir kara parçasına doğru yolculuk etmek. Suda yaşamayı becerebilen bir canlı olsam elbet kara değil, su parçası arardım çevremde… Ama neden olmasın belkide evrimin kırılacağı ve melez bir ırkın var olacağı başka bir yaşanmışlık diyarı kurulamaz mıydı? Hem karada hem de su da solunum yapabilen canlılar yok mu sanki? Kurbağa mesela ya da timsah; onlarda evrim geçirerek mevcut floralarına uyum sağlamamışlar mıydı? Bazen düşüncelerimle tıpkı bir matrix boyutunda yaşadığımı hayal ediyorum. İçine hapsolmuş, dışına özlem duyan ve bir el verecek rüya tanrısına ihtiyaç duyan. Kendi kendime anılar yaratıyorum bazen de, en acılı olanlarından, yaşadıklarımın olmaz olsun böyle hayat dedirten kandırmacalarından seri üretime geçiyorum. Parti parti üretilen ve içinde yok satacağını düşündüğüm bu anılarda neler neler yoktu ki; aldatanlar, dolandıranlar, can avcıları, ruh emicileri, yalancılar… Saymakla bitmeyeceğine garanti verilen ürünlerdi hepside… Küçük bir anıyı oluşturmanın olmazsa olmaz bazı şartları vardır. Öncelikle söylemem gerekir ki, hayatta olmak ve bunu biliyor olmak bu koşullara dahil değildir. Zira yaşamın tersi ölüm için anılar yok olup gidenin değil varolan ve hayatta kalanlar içindir. Deyimsel olarak kullanılan “anı biriktirmek” bilişsel devrimini gerçekleştirmiş biz canlıların adı üstünde canlı olanlarına has kılınmış, canımız sıkıldığında hatırlayıp neşelenelim ya da hüzünlenelim diye belleklerimize kaydedilmiş mekana, zamana, içinde bulunulan duyguya göre çokta sabit olmayan kaygan ve değişken sabitliklerdir. (burada bir anlam karmaşası yaşamadan açıklama yapmak şarj oldu 😉 Hem sabit hem de değişken mi? Anılarımız şu açıdan hem sabittir ve hem de değişkendir; Hatırat geçmişimiz genel itibariyle kendi başımızdan geçen olaylardan meydana geldiği için olay aynen korunur. Ancak olayın zamanı, içindeki kişiler, verdiği his anıyı anlatan kişinin her anlatılışında bir parça veri kaybeder ya da eklemeler yapılır. İşte bu yüzden bir anlatılan olay diğerinde daha sade ya da daha girift olabilir. Hatta bazen kişi öyle bir anı anlatır ki, iki gün önce anlattığının tam tersi bir anlam çıkarılmasına bile neden olabilir. Bu durumda o kişinin anı belleğinin sorunlu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Madem konumuz bir anda bellek konusuna geldi şunları da anlatmadan geçmeyeyim. Beynimizde doğduğumuz andan itibaren sınırsız bir kayıt mekanizması çalışmaya başlar. Bunların bazıları uzun süreli bazıları kısa süreli bellek diye adlandıracağımız kısımda hayatımızı kolaylaştırır. (kimbilir bazılarımız için belkide zorlaştırır da) Kısa süreli bellek dediğimiz bölüm yaklaşık 20 -30 sn süren ve hemen unutacağımız bilgiler için kullandığımız bölümdür. Örneğin hızlı bir şekilde söylenen ve acil olarak aramamız gereken telefon numarası ya da trafikte şahit olduğumuz kaza yerinden hızla uzaklaşan arabanın plakası (tabi bu numara eğer bir yere not etmezsek çabucak kaybolacaktır benden söylemesi) Uzun süreli bellek ise ömrümüz boyunca gerektiğinde hatırlayacağımız bilgiler havuzudur. Uyulması gereken kurallar, işimizle ilgili bilgiler, günlük rutinlerimiz, anılarımız… Tüm bunlar hayatımızı kolaylaştırmak için yerini ve zamanını beklemekte uygun şartlar oluştuğunda gün yüzüne çıkarak bizi biz yapmaktadır. Uzun süreli bellek anlam belleği, işlem belleği, anı belleği gibi bölümlerden oluşur. Mesela bir kitabı okurken daha çok anlam belleğinden yardım alırız, belli sıralamalar belli örüntüler için işlem belleğinden, anılarımız veya daha önceki deneyimlerimizi hatırlamak için ise anı belleğimizden. Bak yine kendimi bilmediğim bir gezegenin bilmediğim bir kara parçasında hissettim yoksa orası su parçası mıydı? Aman ne biliyim belki de başka bir insanlığın başka bir evrim boyutudur burası… Anılar yaratıyorum, Eskileri alıp…
Ertan Yavuz
icaforiz_