Bizler Ortadoğu ülkeyiz..
Bizler insanların kazalarda, savaşlarda, trafikte, aile içi şiddette ve hatta gülümseyerek yürüdüğü için dahi öldürülmesine alışmış ve kabullenmiş bir toplumuz. Bizler işçi ölümlerine soğuk kanlılıkla yaklaşan ve bu ölümler de bir şekilde sebep oldu, ömür burada bitti diyerek sesini çıkaramama acziyetine bürünmüş bir toplumuz.
Bizler Ortadoğu insanlarıyız… Bizler ses çıkarmasını unutanlarız… Bizler bizim barışımız, bizim gülüşümüz, bizim hayallerimiz uğruna ölenleri sahiplenemeyenlerin yaşadığı bir coğrafyayız…
“Ben üzerime düşen kandan beslenirim, toprağıma, benliğime kan düşürmezseniz insanlarımla sizleri boğar, asimile eder bir şekilde sindirir ve sizin kanınıza doyarım.”
Ortadoğu
Çok mu yüklendim dersiniz Ortadoğu’ya? Bütün ülkeler hakkında yorum yapabilseydim eğer bu yazıyı okumaktan sıkılırdınız. O halde biraz Türkiye’den bahsedelim mi?
Galatasaray Lisesi’nden bahsetmek isterim sizlere. 1912 Balkan Savaşı’ndan 1922 İstiklâl Harbi sonuna kadar okul; öğretmen ve yetişkin öğrencilerin ekseriyeti silah altına alındığından ötürü, öğrenci mevcudu ve öğretmen sayısı en aza inmiş bir halde hizmet vermek durumunda kalmıştır. Kayıtlara göre, 1912’de 60 mezun veren okuldan 1913’de 34, 1914’te 21, 1915’te 18, 1916’da 4, 1917’de 5 öğrenci ancak mezun olabilmiştir. Bizler I.Dünya Savaşı döneminde ülkemizin aydınlarını, sanatçılarını, öğretmenlerini, komutanlarını herşeyden önemlisi de memleketimizin gencecik insanlarını Osmanlı’nın Almanya yanında savaşarak yeniden Emperyalist Devletler arasına girebilme hırsından dolayı kaybettik.
Bu gençlerin telafisi bile olamadı. Ardından yeni heyecanlarla ve Cumhuriyet hayalleri ile beraber yeni aydın gençler ortaya çıkmaya başladı. İlk önce kendi uçaklarımızı üretmeye başladık ve Hollanda’dan siparişler aldık. Ancak daha sonra o dönemin liderleri tarafından uçak fabrikamızın kapatılması uygun görüldü. Ardından Cemal Gürsel(Aga) ve darbe zamanını yaşadı memleket. Bu dönemin de kendi içerisinde aydınlık gençleri vardı ve bu sefer kurduğumuz hayal ilk yerli arabayı üretmekti. Arabanın adı “Devrim” olunca yollarda ilerlemesini hazmedemeyenler oldu ve proje askıya alındı. Devrim Arabaları filmini izleyen bilir hala bugün bile bu araç hareket edebiliyor!
Fabrikalarımızın kapatılmasının ve yerli üretimin gereksiz görüldüğü dönemlerden bahsettim. Ardından köylerinden, kasabalarından kalkıp İstanbul’a ve Ankara’ya okumaya gelen Üniversite öğrencilerinin heyecanı vardı. Ülkesine yabancı askerlerin tecavüz etmesine katlanamayan ve buna tepki gösteren gençler. 68 Kuşağı tereddüt bile etmeden 6.Filo’yu denize döktü. 68 kuşağı da bu memlekette Anayasa’yı değiştirmeye kalkışmaları suçlaması ile idam edildi. Memleket hukukçularını, savcılarını, mühendislerini ve öğretmenlerini yine bu yıllarda kaybetmeye devam etti. 12 Eylül Anayasası da Ortadoğu toplumu tarafından kabul edildi ve bizler hala Darbe Anayasası ile yönetilen bir toplumuz.
Bizler artık Ortadoğulu olmayı reddeden ve İNSAN olmak isteyen BARIŞ diye çığlık atan gençlere kavuşan bir ülke olduk. Kan, gözyaşı değil gülümseme ve merhamet duygularını öğretmek isteyen gençlere sahip çıkamadık!
Gençler barış istedi ve ilk kez bombalar 20 Temmuz 2015 saat 12.00 sularında BARIŞ diye haykıran gençlerin içinde patladı ve dayanılmaz, dayanılamaz, telaffuz dahi etmek istemediğimiz kadar çok kan akıtan bir patlamaya dönüştü. Tam olarak 34 kişi öldü ve yüzlercesi yaralandı. İşte yine Ortadoğu ülkesi hastalığı yaşanmaya başladı. Ortadoğu, “Kan istiyorum ve istemeye devam edeceğim…” diye adeta içimize korku salmaya devam etti.
Gençler, o güzel yürekleri ile Barış’a olan yüce inançları ile bu kez 10 Ekim 2015 tarihinde düzenlenen Barış Mitinginde yine içlerinde patlayan bombalar ile gözlerini kapadılar. Barışa olan inançları da solmadı ve bizlere bir emanet bıraktılar. Kendi canlarından, hayallerinden, sevgilerinden ve yaşayacaklarından vazgeçerek bizler ve çocuklarımızın BARIŞ içinde yaşayabilmeleri için 18 yaşına yeni girmiş belki de hayatında ilk kez aşık olmuş gencecik insanlar aşklarından da vazgeçerek büyük bir fedakarlık da bulundular. BARIŞ! diye bağırmanın zamanı geldi…
Bu ülkede anaların yüreklerine ateş düşürmekten ve gencecik çocukları evlerine tabutlar içinde göndermekten vazgeçmemiz gerekiyor. Ne ırkının, ne inancının ne de davasının bizi meşgul etmediği sadece gençlerimizin yani benim yaşıtlarımın ölmediği, öldürülmediği ve ölmek zorunda kalmadığı BARIŞ dolu günler görmek dileğiyle…
Bu yazı benim gibi genç ve hayalleri olan ama ölmek zorunda kalmayan gençlerim olsun diye size yazıldı. Yalvarırız BARIŞ istiyoruz bizi yalnız bırakmayın, bize sahip çıkın!
muhammed.sipahi@gmail.com
Tweets by MuhammedSipahi
https://www.facebook.com/muhammed.sipahi