Evde değilim ben, uğramıyorum da zaten, kapının önünden dahi geçmek bile gelmiyor içimden. Sevmiyorum evi sevemiyorum, kendi evime gitmek için saatin hemen geçmesinden yana da değil gönlüm. Ben sadece mutlu olduğum yerlerde olayım istiyorum, gülebildiğim, huzuru iliklerime kadar hissedebildiğim yerlerde. Gideceksem de eğer mutlu bir eve gideyim diyorum, içersinde kahkahalar atabildiğim, bana sürekli olmasa bile arada sırada gülen yüz gösteren insanların olduğu, fevkalade anlaşabildiğim insanların bir araya gelmiş olduğu bir ev olsun istiyorum. Dışarıdan bakıldığında ne kadar çok şey istediğimin farkındayım fakat hiç kimse acaba bu gece ne fırtınalar kopacak kafasıyla gitmek istemez evim dediği yere sizde bunun farkına varmalısınız. Huzurla uyuyamadığınız bir eve ne kadar bağlanabilirsiniz ki veyahut sokaklarda güle oynaya yolunu tuttuğunuz ev o ev değilse bu mekanı nasıl içtenlikle benimseyebilirsiniz ? Mümkün değil, benimserim diyen illa bir yerden açık verir, net.
Evim dediğiniz yerde korkularla yaşadığınızı bir düşünsenize, uykunuz her an bölünecekmiş gibi, yediğiniz yemek her an boğazınızda kalacakmış gibi, attığınız kahkaha yarıda kesilecekmiş gibi veya bir gözyaşınız halıya değdiği için kavga çıkacakmış gibi ve tabiî ki saymaya üşendiğim bir çok ucundalık.
Ve ben evimi, insanları geride bırakıp sadece annemi alarak huzurla doldurduğum bir eve gitmek istiyorum. Sadece bir odasını hayallerimize ayırdığımız, içeri adım attığımızdan itibaren huzurun bizi karşıladığı, her işi berabere yaptığımız, güldüğümüz, yeri geldiğinde birlikte ağladığımız, arada misafirler ağırladığımız küçük mütevazi bir ev…