Yusuf Hayaloğlu’nun çok sevdiğim şiirlerinden biridir Ayrılık Hediyesi. Okurken birde sesli halini dinlerken ciğeriniz düşer ,5 saniye boşluğa bakarsınız, net. Şiirin ilk başları gayet iyidir aslında, yaptıklarını anlatır ne yapılması gerektiğini de sevme meselelerinde. Güzeldir yani sigara içiyorsanız orada cızzt sesi gelmez zaten. Lakin şiirin bir yeri var , orayı kimse anlatamazken Yusuf Hayaloğlu bey anlatmış sağolsun ,ondandır ömrümüz minimum 5 yıl kısaldı işte. ‘…Kafamı duvara vurmadan,
Tanıyabilmek seni… Beyninin içindekileri anlayabilmek…
Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
Bütün saatleri öylece durdurabilmek için,
Çıldırasıya paraladım kendimi…
Lanet olsun!’
Şu ‘Lanet olsun!’o kadar çaresizlik taşır ki. Mertçe sevmenin hem de karşılık beklemeden sevmenin son düzlüğüdür.Tüm zırhınızın, gardınızın düştüğü, son umutları da saçıp döktüğünüz andır. Çıldırasıya bir şey yapmanın zirvesiyle, lanet olsun demenin çukurluğu, en sonunda olsun gözüm olsun boşvermişliği sadece Yusuf Hayaloğlu’nu değil inanın çoğumuzu permeperisan etmiştir sanırım. İleri gitmenin de geri dönmenin de mümkün olmadığı, karşımızdakine kendimizi anlatamadığımız dakikalarda zaten karşı tarafında anlamaya pek niyeti olmadığını anladığımızda dünyanın başımıza yıkıldığını hissetmemiz ama yine de ‘Gözüm’ diyecek kadar yiğitce ve güzel sevmenin ne demek olduğunu bir Yusuf Hayaloğlu bir Ahmet Kaya birde bu şiirlerle alakadar olanlar bilecek sanırım.