n başlangıcı olur. Soğuk rüzgârlar getirir bazen ayrılığı, ya da güz yağmurlarının peşine takılır gelir ayrılık… Bilinmez neyin-kimin getirdiği ama sürekli ayrılıklar olur hayatta, sürekli ayrılıklara şahit olur insanoğlu.Her şeyde bir ayrılış var… Her şey ayrılır birbirinden; yaprak dalından, kuşlar yuvasından, mevsim baharından, yar yareninden ve can cananından ayrılır… Yağmur ayrılır bulutundan, eşsiz bir koku bırakır düştüğü topraklar üzerine ve bir zaman sonrasında buhar buhar topraktan da ayrılır bu damlalar, yol alır bulutlara doğru…
Bir hazan mevsiminde soğuk rüzgârlar koparıverir benzi solmuş yaprakları dalından, rüzgârın düşürmeye güç yetiremediği yapraklar ise yağan yağmurla veda eder tutunduğu dallara… Yaprakların birer birer dalından koptuğu bu günlerde kuşlar ayrılır y
uvasından, daha sıcak iklimlere gitmek üzere süzülürler maviden griye dönmekte olan göklerde. Ve öyle olur ki, bir kasırga gelir geçer, alır götürür hayallerimizi bizden; bir güz yağmurunun damlaları arasında meçhule yol alır umutlarımız. Karanlığıyla beraber sessizliği de getirmedeyken akşam, soğuklarla beraber yalnızlığı da getirmedeyken güz mevsimi; bir yalnızlık hissi sarar benliğini insanın… Yazdan ayrılmanın hüznü, yardan ayrılmanın hüznü ve bunların üzerine eklenen yalnız kalmanın hüznü ruhuna ıstırap verir insanın.
Bir tren kalkar Haydarpaşa’dan, son düdüğünü çalar tüm salonu inletir… Ve içinde onlarca insan el sallar geride kalanlara; kimileri içine kapanır, kimileri gözyaşı döker… Ankara’da, AŞTİ’de, bir otobüs muavini son yolcunun da binmiş olduğunu teyit etmeye çalışır, yola revan olmak için; ayrılık yükünü yüklemek için yolcuların omuzlarına… Kimileri geride kalır, gidişine üzülür gidenin; kimisi yollara düşmüştür, buruk bir dille ‘hoşça kal’ der geride kalanlara… Ve eller sallanır karşılıklı: sevgilinin ellerini takip eder kimileri, kiminin bakışları bir dostun nasırlı ellerine takılır… Anne kucağının sıcaklığını arar yolcular, o sıcaklığı bulmuşçasına yığılırlar koltuklara; ama koltukların sıcak olduğundan değildir bu yığılışlar, anne sıcaklığına özlem duyduklarındandır, yolcula
rın…
Ve bir cenaze namazı kılınır, bir cami avlusunda; bir can daha hayata veda eder, bir tabut daha taşınır omuzlarda… İmamın ‘nasıl bilirdiniz?’ sorusuna ‘iyi bilirdik’ derken cemaat, bir ayrılığa daha şahit olur kâinat; geride kalan mahzun cenaze yakınlarını ‘başınız sağ olsun’ diye teskin etmeye çalışır uzak-yakın komşular… Ama ne kadar teskin olur cenaze
yakınları kimse bilemez… Ayrılıkların en acılı olanı, geriye dönüşü olmayanı ve yüreğe en fazla sancının düştüğü ayrılıktır bu. Nereye gittiğini gidenin, herkesin bildiği, ama kimsenin biliyormuş gibi davranmadığı ve herkesin bir gün mutlaka gideceği yeredir yolculuk: toprağa. Ve asıl ayrılık budur işte; çünkü o anda ayrılır ruh ile beden, o anda ayrılır ruh her şeyinden.