Ben bu gece bendeki seni azad ettim. Gerçi o mu beni,ben mi onu bilmiyorum. “unuttum” kelimesini imge olmaktan çıkardım biliyorum. Çünkü anneannem “bir seyi kırk kere söylersen olur” derdi. Ben bu kelimeyi kırk gün -Yunus Emre’nin ‘bilmem’ zikri gibi – günde kırk defa tekrar ettim.
28 Cemaziyülevvel 1021 sarayda ki sevinç çığlıkları, müjde habercisi top atışlarının sesini bastırdı. Sultan Ahmed Han “bir ogul daha” haberiyle secdeye varıp şükretti. İste Murat Han 27 yıllık yaşamının ilk dakikalarını böyle yaşadı.
Muradi on bir yaşında on yedi yıllık saltanatına başladı. Bundan tam bir sene sonra Bağdat Devlet-i Aliyye’nin hükmünden çıktı. O günden sonra Muradi’nin tek beyiti Bağdat oldu. En sevdiği silah arkadaşlarını kendi eliyle ölüme gönderdi. Annesinin tahakkümünü kırmak için gülbahçesi içinde ateşe atılmış gibi yaşadı. En son kendi kanından olanı kendi teriyle boğdu. Muradi bu rüyasını görmek için bu kâbuslara katlandı. Sonunda Bağdat Muradi’nin oldu. Tarih Muradi’yi yazdı; son fatih,son gazi. Tarih ne Kasım’ı, ne Beyazid’ı, ne Süleyman’ı yazdı.
Sen benim Bağdat’ımdın. Uğruna nice gülbahçesinden vazgeçeceğim Bağdat. Bu gece düşündüm ya senden cayarsam. Mamafih Muradi Bağdat’dan vazgeçmemişken benim senden vazgeçmem mekruh olmaz mı?