Aslında kimsesiz ve isimsizdi eşya ta ki Rab öğretene kadar Adem’e eşyanın ismini. Peki ya onlardaki anlamlar bunları da O mu öğretmişti bir seferde ademoğluna. Eğer öyle ise neden hepimiz farklı bakarız onlara? Öyle ya birine hüznü anımsatan eşya yek diğeri için mutluluğun anlamıdır..
Kelimeler… Anlamlar… Hepsine anlamı ademoğlu ve onun yardımcıları hatıralar yükler. Ne zaman ki hayatınızın bir noktasına işaret eder nesne işte o zaman mana kazanır sizin nezdinizde. Şayet siz o karanfili hiç görmediyseniz Üsküdar meydandaki çiçekçilerin tezgahlarında yahut o gül uzatılmadıysa size çocukça bir utangaçlıkla o papatyalar gizlenmediyse sevdiğinizin arkasına hiçbir şey hatırlamazsınız onları gördüğünüzde.
Yahut bir çift kalem… Yoksa onlarla daha önce hemhal olmuşluğunuz, yazmadıysanız onlarla hiç umudu yalnızca kalemdir onlar sizin için. Gülhaneyi anımsatmıyorsa örneğin size bir demlik çay eşliğinde bırakın orda öylece dursunlar.
Sultan Ahmet meydanında Arap bir kız çocuğunun başında gördüğünüz tevhid bandı yahut bir Mısır, belki de Filistin bayrağı sizi götürecek o Eminönü kalabalığına karıştığınız Saraçhane’de cem olmanın güzelliğini hissettiğiniz o günlere.
Yalnız eşya mı koku, ses… Nasıl da hassas Ademoğlu hatıralar olunca mevzu. Tabii gömmediyse onu yedi kat tahtanın altına. Bir meltem eşliğinde Kadıköy sahilinde tüm hücrelerinizle kokladığınız o hava sizi belki yıllar belki yüzyıllar öncesine götüren bir zaman makinesine dönüşüyorsa üzgünüm artık hatıralarınız sizi ele geçirdi. Ve sizi onlara özlemle yanar halde görmeden bırakmayacak. Her saniyesini hatırlayacaksınız o kokuyu ilk duyduğunuz anın. Belki hasretle belki nefretle belki tebessümle anacaksınız ama bir şekilde meşgul edecek sizi.
İsminizi duyacaksınız, nereden geldiğini bilmediğiniz ve hiçbir zaman bilemeyeceğiniz o çok tanıdık ses tarafından telaffuz edilmiş olacak. Bir melodi yalnızca belki de bir nota kırıntısı. Nasıl da çekip çıkarıyor insanı bulunduğu zamandan.
Kaldırın şimdi tüm manaları silin atın belleklerinizden, eşyanın, sesin üzerindeki size aitliği bildiren etiketleri, kelimelerdeki iyelik eklerini bırakın bir kenara. Zor değil mi imkansız hatta. Ne manası kalır ki ‘şey’lerin özel bir isminin olmasının hepsi herhangi bir ‘şey’dir işte.
Ademoğlu atası Adem’den beridir ismini Rab’den öğrendiği eşyaya bir de mana yüklemekte… ‘Şey’leri birer güle, karanfile, kahveye, fincana dönüştürmekte. Mevla izin versin hatıralar yandaşınız olsun da o ‘şey’ler hep mana bulsun ömrü hayatınızda.