(Soyulmuş derileriyle iki ceset karşımda.
Ceset başı iki adam, başında.
Biri çıkarmış cesedin gözlerini inceliyor, merakla
retinayı, irisi. Soruyor bir de bu rahmetlinin gözleri neden mavi?
Bir diğeri yüzüyor soğuyan, soyulan derileri ,
Adam titiz belli; takmış eldivenleri, maskeyi
Tiksiniyor her bıçak vuruşunda, kusacak gibi.
Go on biçız dedim izlerken gülüyorum,
Açı çok iyi çünkü yatıyorum; ne iyi ki ben kusmuyorum.
-Uçurumdan atıyorum kendimi denize
Nasıl atmışsam artık kıyıda alıyorum soluğu
Su yutmuşum bir de tuzlu tuzlu..-
Saatler geçti odayı sardı paslı demirin kokusu
Bir tas getir de bakayım tadına tuzlu tuzlu’
Dedim; kokudan bayılacak birilerine,
Dinlemedi.
Yüzdü birini, gözleri uzaklarda yüzen deminki diğeri.
Yanıma koydu sonra kaslı kırmızı bir iskeleti.
Kokudan bayıldı biri, korkudan ya da belki
İnceleyemeden her hücreyi.
Bir müddet geçti sonra
Uyandı yanımdaki güldü kırmızı kırmızı
Değdi dudaklarıma dudakları
Ve ardından
Atladık akdenizin mavi sularına..)
Bir müddet geçti sonra
Sabah olmuş, ve tabi sırtım açıkta
Dişim kanamış yastığa ve bir sinek ölmüş yatağımda.
Uyandım.