Merhaba yazımı okuyan arkadaşım. Yeniyim buralarda. Edebiyat aşığı falan da değilim aslında, yazım kurallarını da çok bilmem. Sadece içimde olup bitenleri sana anlatmaya, anlatırken öğrenmeye geldim. Sigaramı da yaktığıma göre başlayabiliriz sanırım..
İşin aslı, kendi aklımdaki savaşı bir türlü bırakamıyorum arkadaşım. Yalnızlığımın sesini dinledikçe kendi içimden çıkamıyorum. Her sabah yüzüme mutlu maskemi takıp kendime ara vererek gülümsüyorum mutlu etmek istediğim insanlara. Sonra bir anlık sessizlikte kendimi tekrar buluyorum, yine başlıyor her şey ta en baştan… İnsanlığın ilk günlerine kadar gidiyorum. Her şeyin en basit, en güzel, en saf olduğu zamanlara gidiyorum. O zamanlara ait olmak istiyorum. Sonra düşünceler akmaya başlıyor, yavaşça bugüne geliyorum. Ağaçların, dağların gölgesinden bir anda çıktıktan sonra yeni inşa edilen kerpiç evlerin arasından hızlıca akıp taştan binalara çarpıyorum. Yeşillerin arasından çıkıp grilerin içinde boğuluyorum. Samimiyetle bakan gözler, gülen yüzler değişiyor. Anlayamıyorum ne olduğunu. En son olduğum yere, dairemin balkonuna geliyorum. Gökyüzüne bakarken buluyorum kendimi. Yıldızları arıyorum. Parlamıyorlar eskisi gibi. Yine başlıyorum düşünmeye. Bir yerlerde çok büyük bir yanlış olması lazım…
Telefonumu elime alıyorum. Sahte fotoğraflarımın, sahte mutluluklarımın bolca bulunduğu hesaplarımı kontrol ediyorum. Mesajlar var, bakmak istemiyorum. Okumak istemiyorum birçoğu yalan yanlış, samimiyetsiz olan yazıları. Ait değilmişim gibi hissediyorum yine, yeniden. Dertleri aşk, gezme, tozma, takılma olan arkadaşlarımı anlamak istemiyorum. Kaçıyorum onlardan, olabildiğince uzağa; hastayım ben diyorum herkese. Yine düşünüyorum.. Kimse sıkılmıyor mu eğleniyormuş gibi davranmaktan, sürekli farklılık aramaktan diye düşünüyorum. Neden kimse “bir şey yapmak”tan çok “bir şey hissetmek” için uğraşmıyor diyorum kendi kendime. Neden herkes sadece anı yaşayıp başından atmak için uğraşıyor neden kimse köküne inmiyor bütün bu sorunların? Neden korkuyorlar acı verecek olan şeylerden? Acı da hissedilmek için yok mu? Hep mutlu olmak mı ister insan? Her şey hep pembe, yeşil, mor mu olsun ister? Ben siyahı seviyorum arkadaşım. Siyahın dinginliğini seviyorum. O simsiyahın içinde yıldız gibi parlayan, yeri geldiğinde rahatsız eden düşüncelerimle yüzleşmeyi seviyorum. Neyse arkadaşım, daha söylenecek zibilyon tane şey var ama halim yok daha fazlasını yazmaya. Okuduğun için teşekkür ediyorum. Ben gideyim. Daha düşüneceğim çok şey, kaybolacağım çok yer var…