Ne güzeldik biz,hep cama çarpardık iki küçük yağmur damlası gibi,iki küçük göz yaşı gibi ağlayarak düşerdik yağmur gibi cama,sonra akardık süzülürdük,içimiz hep acırdı bizim,kalbimiz kadar parlak,ama yüzümüz kadar karanlıktı,bizim yüzümüz hep gece parlardı çünkü o kadar karanlıktı ki gece yüzümüzü parlak gösteriyordu o karanlık yüzümüzü,ağlarken akan göz yaşım,kalbimin acısına değince canım yanıyor,öyle bir sızlıyor ki,buradan nasıl olduğunu bilmek zor tıpkı dolu yağan yağmur gibi çarptıkça acıtıyor,öyle işte yüreğim hep siyah,ama güzel hayallerim var mesela hepsi beyaz,yitik ülkenin siyahlığında ki beyaz gibi işte,her cama çarpan yağmurun arkasında ki güneş gibi,koşarken atan kalbimin bir süre sonra sakinleşeceği gibi ve su içerken acıyan boğazımın azıcık su içince geçtiği tezatlık da beyazlıklar var dünyamda,bir de o siyahın ve beyazın yanında yeşillikler var umut gibi,umudun yeşilliği gibi,onu da ağlarken gülen bir çocuğun göz yaşına benzetiyorum bizimkiler hep siyah ağlarken ama çocukların ki hep yeşil sonra nasıl oluyor bilmiyorum ama kahverengi ve sonunda siyah oluyor,sonra parlaklık yerini bir karanlığa bırakıyor ancak gece görülen karanlıklardan ve bir nefes tazeliyor içini insanın karanlık içini, sakinleştiren bir nefes sanki huzur gibi ve biz hep cama çarpıyoruz iki küçük göz yaşı gibi,iki küçük yağmur damlasın gibi,acı çekerek ama ferahlatarak ve üzülerek çarpıyoruz cama çünkü arkası yaz,arkası güneş ve bizi yok edecek ama üzülmek yok yeşil renk hep var,yani bu yeşil var oldukça biz hep cama çarpan göz yaşı olacağız demek ve yağmur damlaları da yüreğimize beyazlık katacak ve bir yeşil umut yeşertecek içimizi,sonra yüzümüz hep gülecek umutla,bunların arkası yaz,bunların arkası cama çarpan yağmur damlası.